Ana Sayfa Yazarlar 3.07.2023 514 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

MERKEZDE OLANLAR, GEÇMİŞİN BELİRLEDİKLERİ

Nasrettin hocaya sormuşlar ” dünyanın merkezi neresi?” O da önündeki toprağı elindeki değnekle işaretleyip, burası demiş. İnanmamışlar, öyle ya onların yaşadığı bu yer, nasıl dünyanın merkezi olurmuş. Başka yerlerde, uzak uzak diyarlarda olmalıymış merkez. İns böyleymiş, arzuladıklarını hep uzaklarda ararmış. Onlara göre hayallerinin karşılığı, ancak uzaklarda gerçekleşebilirmiş. İtiraz etmişler hocaya; nereden belli buranın merkez olduğu demişler. Hoca ölçüp görün diye cevap vermiş. Ölçemeyecekleri için kabul etmek zorunda kalmışlar, ama içten içe inanmamaya devam etmişler.

Benim için dünyanın merkezi de, ait olduğum, öteki tarafa gittiğimde yatacağım yer olan kendi köyümdür. Topraktan yiyecek olarak çıkan ürünleri tükettiğimizde, zamanla, toprakta bilinemeyenler ve bilinenler, vücudumuzda her bir hücremize yerleşir. O yerin toprağına dönüşür vücudumuz. Oradaki toprağa özel pek çok bileşik girmiştir bünyeye.Beden bu seviyeye geldiğinde zihin de kendini o yere ait hisseder.. Dünyanın merkezi, bizim için orası olur.. Birçok insansa, dünyanın merkezi olarak Kudüsü kabul eder. Mekke Medine Kudüs kutsal topraklardır. Başka kutsal toprak yok mudur. Olmaz mı, dünya üstünde pek çok kutsal toprak vardır. Ülkemiz bu açıdan, şanslı memleketlerin önde gelen simalarından ! Urfa, Hatay civarından başlayıp Tarsus Denizli Bergama, İstanbul hattı üzerindeki yerler Hiristiyanlar ve Yahudiler için kutsal toprak kabul ediliyor..Urfa müslümanlara da kutsal toprak. Bütün semavi dinlerin çıkış yeri olarak ayrı bir önemi var oranın. Hz. İbrahim müslümanların da peygamberidir Hz. İsa ve Hz.Musa gibi. İki oğlundan birisi olan Hz.İshak soyundan Yahudiler, Hz. İsmail’in soyundan bizim peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa gelir. Kurban bayramının gerekçesinin,Hz. İbrahimine uzanan bir hikayesi vardır ! Mustafa ne kadar güzel bir isim değil mi ? M ile başlayan isimler insana sempatik gelir, çünki yumuşak seslerdendir o. S ve f nin olması da bir sükunet vermiş isme, ortadaki dik seslerden olan t ise dengeleme yapıp, dirayetlilik katmış.. U sanki sonsuzluk, a nın tekrarı müzik eklemiş. Dikkat ettim Mustafa isiminde olan insanlar iyi insan oluyor. Nasıl olmasınlar ki, hem Peygamberimizin, hem Atatürkümüzün adı o. Daha önce de dediğim gibi, ben isimlerin insanlara şekil verdiğine, hatta kaderlerinde etkisi olduğuna gönülden inanırım.Kelimelere böyle takıklığım, sonradan olan bir şey değil. Kendimi bildim bileli uğraşırım ben onlarla. Çocukken, canım sıkılınca sözcüklerin temsil ettikleri nesneye veye eyleme yakışıp yakışmadığına bakarak vakit geçirir, eğlenirdim. Örneğin su, suya çok uygun gelirdi,hala da gelir… İngilizcedeki water ise ne alaka derim hep, sessel olarak çok da kaba kaçmış? Bütün hotur sesler içinde. Su gibi bir maddeye hoturluk yakışır mı? Ab da uygun olmamış ona, çünki sessizle bitiyor. Devamlılığı olabilmeli, öyle bıçak gibi kesilmemeli kelime. Demem o ki, suyu ifade eden kelimenin sesli sesle bitmesi şart. O sesli de u olmalıydı! U yavaşça akan, bitmeyen bir sestir. Söylerken a yada i gibi insanı yormaz. Fazla kas hareketi istemez. E ye benzer biraz. Munis bir sestir. Bu yüzden uykuyu da getirir. Ninnilerde boşuna hu hu hu hu ve e e e denmiyor. Tüm bunlar, insanlığın, mazisinde keşfedilip, kullanılmış. Tesadüf yahutta lalettayin yapılmış şeyler değil. Biraz düşününce ortaya çıkıyorlar. Sesleri çıkarmakta çok zorlanan bir çocuğunuz olunca, daha iyi fark ediliyor her bir sesin özellikleri. Cicimi konuşturmak çok zordu. Önce ehil kişilerden medet umdum. Matah birşey olduklarını sandım. Ankarada konuşma terapisi yapan bir merkeze gittik. Ayrıntılara çok girmeyeyim, bir gün seans sırasında ehil kişi Melise bir şey söyletmek istiyor Melisse ilgilenmiyordu. Karşılıklı oturuyorlardı. Melisin iki bacağını kendi bacaklarının arasına alıp sabitledi, başını da iki eli ile, iki yandan tutup her türlü kımıldama ihtimalini sıfırladı. Bana bak diyordu, amacı göz kontağı kurdurmaktı, fakat çocuğun kendi insiyatifinde olan bir tek eylemi kalmıştı, o da gözlerinin hareketi. Ne kadar uğraştıysa baktıramadı kendisine. Bense donmuş gibi onları seyrettim, neden odaya dalıp çekip almadım cicimi hala düşünürüm. Ne yapacağımı etraflıca düşünüp karar verme alışkanlığım yüzündendi muhtemelen. Böylece matah olmadıklarını anladım. O son seans oldu. Sonrasında cicimin konuşma terapisti ve de öğretmeni ben oldum. Böylece neden eğitim fakültesine gittiğimi de anladım, boşuna okudum sanıyordum. İleride yaşanacakların hazırlığını Allah önceden yaptırırmış meğerse. Geçmişten bakınca bugün görülürmüş, buna da KADER denirmiş !

Kutsal topraklara dönersek, sanmayalım ki, bunlar da öylesine uydurulmuş şeyler. Hangi din olursa olsun, dünyanın üstünde kutsal toprak olarak görülmüş her yer, dünyanın manyetik enerjisinden payını diğer yerlere göre daha çok alır. İnsanlık, zaman içinde, bu yerleri farketmiş ve belirlemiş. Aynı insan bedenindeki çakralar misali. Onları da belirlemiş. Herşey gibi çakralara da, önce bir ilgi alaka gösterildi. Şimdilerdeyse, birazcık alay konusu yapılmaya başlandı bile, yavaştan. Çakraları anlayabilmek için nadi ve prana ile olan irtibatını bilmek lazım. Sistemin ne olduğuna, etraflıca bakmadan karar vermek, yanlış bir tutum değil midir ? Öyledir. Dünyanın manyetik enerjisi ile insin bedeninin etkileşimde bulunmaması diye bir şey söz konusu olabilir mi ? Olamaz elbette. Bırakalım dünyanın manyetizmasını, insan yıldızlarla bile etkileşim halinde !

Manyetik enerjisi bozuk yahut düşük olan yerlerde bu bozukluğu, düşüklüğü gidermek için, dikili taşlar kullanılmış. Bunlarla enerji düzeyini artırmak, mümkün olmuş. Hatta piramitlerin de aynı özelliğinin olduğundan bahsedilir. Sanmayalım ki sadece Mısırlılar piramit inşa etti; İnkalardan eski Türklere kadar bir çok millet piramit yapmıştır. Çindeki beyaz piramitleri Türklerin yaptığı iddia ediliyor. Ana yurdumuzun olduğu o yerlerde bizlere ait kimbilir ne bilgiler var! Birde Allahın yeryüzüne dikdiği pramitler var ki, onlarda dağlar ve tepelerdir. Bu nedenle onları çeşitli nedenlerle küçültmek yanlış yapmaktır. Şimdilerde meşhur Amerika, enerji için, kaya gazı diye bir naneyle sahnede! Oysa, doğaya yapılan her türlü tahribat insanlığın zarar hanesinde yer alır. Kuşadası da doğal piramitlerden nasibini yeterli düzeyde almış nadide bir yer. Çok çok özel bir yer !!!

Sevgilerimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil