Sanayi Devrimi sonrasında Avrupa’nın sanayi şahirlerinde ve ABD’de, fabrikalarda kadınlar acımasız ve insanlık dışı koşullarda günde 16 saat çalıştırılıyorlardı.
Takvimler 8 Mart 1857’yi gösterirken ABD’nin New York şehrinde büyük bir tekstil fabrikasında, dayanılmaz gelen bu koşullar karşısında çalışan kadınlar ayaklandılar ve grev kararı aldılar. Taleplerini şöyle açıkladılar: Daha iyi koşullarda, 10 saatlik iş günü,eşit işe eşit ücret.
Bu grev ABD’deki işçi hareketinin en önemli eylemi oldu.Büyük bir işçi dayanışması doğdu.Bu tarihte greve çıkan kadınlar fabrikaya kilitlendi ve çıkan yangında 129 kadın hayatını kaybetti.
Kadın sömürü tarihinin başlangıcı asırlar öncesine dayanır. Ataerkil hayatın başlamasıyla her alanda erkeğin boyunduruğu altında bulunan kadınlar asırlar boyu sömürüldü ve sömürülmeye devam ediyorlar.
Feodal hayatta tarlalarda Senyör ya da Lord olarak bilinen toprak sahiplerinin emrinde çalışan kitleler, Sanayi Devrimiyle birlikte fabrkaların kurulduğu şehirlerin varoşlarında yaşayıp en korkunç şartlarda çalıştırıldılar.
Çaresiz ve seçeneği olmayan işçi kadınlar için hayat dayanılmazdı. Çare birleşip ayaklanmaktı. Bunu yaptılar ve çok büyük bedeller ödediler.
Ülkemizde Atatürk devrimleriyle birlikte kadınlar meşru direnişini başlatıp hak arama mücadelesinde belirleyici oldular.
Medeni kanunla birlikte yasal koşullarda erkek ile eşit olan kadınlar için Türkiye topraklarında direniş yeni başlıyordu. Bir çok eylemde en ön saflarda yer aldılar ve büyük bedel ödediler. Ancak; kadını meta gören,cinsiyet ayrımcısı, emek sömürücüsü ve yobaz zihniyet,sağ siyasetin temsilcileri oldular ve ülke yönetimini içinden çıkılmaz noktaya getirdiler.
Türk kültürü kökeninde ve tarihinde erkeğin hizmetçisi değil yoldaşı ve çoğu zaman önderi olmuş iken, bu kültürün özüne ait olmayan bir Arap zihniyetiyle kadın kimliğini dışladılar ve aklı kıt,eksik gibi tanımlamalarla doğasının dışına çıkarmayı başardılar.
Oysa ki büyük şair Nazım Hikmet Kuva-i Milliye destanında şöyle yazıyordu:
Ve kadınlar,
Bizim kadınlarımız:
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avratımız, yarimiz
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri Öküzümüzden sonra gelen
Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
Ve karasabana koşulan
Ve ağıllarda Işıltısında yere saplı bıçakların
Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
Kadınlar,
Bizim kadınlarımız…. Şimdinin güç sahipleri (çoğunluğu din adamı olduklarını iddia edenler ) tarafından kadınlarımızın gelişmesi ve söz sahibi olması hiç istenmedi ve istenmeyecek. Kadın öğrendikleriyle çocuklarına da öğrettiği için cehaletin bir numaralı düşmanı ve yok edicisi olabiliyorlar. Bu da sömürücü ve onların piyonları tarafından elbette kabul edilmeyecektir. Emekçi ve aydınlık isteyen kadınlar korkmadan mücadeleye devam edecektir. Bu yapılmaz ise yanında kocası olmadan sokağa bile çıkamayacak, özgürlükleri bir bir talan edilecektir.
SONER GÜNDÜZ