Ana Sayfa Yazarlar 18.03.2024 725 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

ÇUF ÇUFLAR

Seneler evvel Atlas dergisi bir sayısında Safranbolu’nun kanyonlar şehri olduğunu yazmıştı. Hakikaten de öyledir. Ben otuzüç senedir bu güzel yerde yaşıyorumdum. Herkes evleri ile biliyor burayı, öne çıkan özelliği evleri olmakla birlikte doğası da bir o kadar güzeldir.

Safranbolunun ve hakikaten burası kanyonlar şehridir. Bundan böyle genel olarak mekanım Kuşadası olsa da, Safranboluyu yabana atmam mümkün değil benim için. Vefasızlıkları sevmem ezelden. Bir önceki yazımda kanyonlarından bahsetmiştim; bugünse Karabük ve Yeniceden bahsedeceğim sizlere. Safranbolu Karabük’e bağlı bir ilçe. Karabük’e uzaklığı 10 km. Her ne kadar burada otuzüç senedir yaşıyorum desem de, gerçekte bir ömrü burada geçirdim desem yeridir çünki bu coğrafya ile bağlarım hemen hemen hiç kesilmedi. Çocukluğumu da burada yaşadım ve rüya gibi bir çocukluk geçirdim diyebilirim. Bu rüyada elbette babamın ormancı olmasının payı büyük. Doğumumdan sekiz yaşına kadar Karabükün Yenice ilçesinde yaşadık. Buradaki Orman İşletmesinde ilk çocukluk günlerimi geçirdim. O zamanlar TV yoktu. İşletmenin sinemasında her gece başka bir film olur çocuklar hariç herkes bu sinemaya giderdi. Biz çocuklara öğretmenlerimiz yasaklamıştı, zaten ailelerimizde ders çalışmamız için bizi evde bırakırlardı fakat biliyoruz ki yasaklar ve kurallar delinmek içindir. Sinemanın bakımını yapan aynı zamanda işletme lokalinde çalışan bir genç, arkadaşımızın akrabasıydı; Halil abi. Çok oyunlar oynardık bu abimizle. Bazen lokalde onu uyur bulur, uyurken yüzüne su atar kaçardık.

Birbirine su atmaca oyunu eğlencelidir eğlenceli olmasına ama uyurken kötüymüştür mutlaka. Yine de bize müsemahalı davranır, su savaşı oyununu devam ettirirdi Halil abimiz. Onunla anlaşmıştık sinemanın kapısını bize gizlice açıverecekti. Evden ebeveynler çıkar çıkmaz arkadaşlarımızla telefonlaşır, buluşup koşa koşa sinema binasına gider, film biter bitmez de fırlayıp eve döner pijamalarımızı giyip, ailelerimizi beklerdik. Biz büyüyüp de söyleyene değin hiçbir zaman haberleri olmadı bu durumdan. Ayrıca, gündüzleri sinema sahnesine çıkıp, sahnede şarkıcılık oynamamız vardı ki, tadına doyulmazdı onun. Alabildiğine özgür yaşanan bir çocukluk bir çocuğa verilebilecek en güzel armağandır. Orman İşletmeleri; çocuklar için, özgür yaşamaya elverişli bir ortam hazırlar. Özellikle bahçeli lojman binaları her türlü oyun imkanını avucunuzun içine koyuverir. Bir çok tehlikeden arıtılmış bir ortam sunulur onlara. Her şeyden önce çok güvenlidir. Herkes birbirini tanır. Şimdi nasıldır bilmiyorum ama o zamanlar tüm işletmede oturanlar birbiri ile görüşür, ahbap olurlardı. Bazen Karabük’e gezmeye giderdik. O zamanlar kara yolu yoktu; zaten kara yolunun yapımı da çok sonraları oldu. Bu gecikikliğin sebebi coğrafyasından kaynaklanıyor. Kayalık ve birbirinin içine girmiş girift dağları yüzünden ! Çok karmaşıktır bu bölge ! Yenice Karabük’e çok yakın olmasına rağmen ; (34 km.) yolda yaklaşık yirmi tünel var. Aynı durum tren yolunda da mevcut. Zamanında Karabük’e Demir Çelik Fabrikası yapılması düşünüldüğünde Zonguldak ve Ankara ile bağlantısı demir yolu ile kurulmuş. Zonguldak’ tan taşkömürü trenlerle Karabük’ün çelik fırınlarına taşınmış, üretilen çelik yine trenlerle Ankara’ya. Cumhuriyetin ilk yıllarında tren yollarına önem verilmiş. Sebebi yük ve insan taşımacılığında, en ekonomik olanın tren olması kuşkusuz. Karabük Zonguldak arasındaki demiryolu çalışmaları tünel yapımları yüzünden çok ağır ilerlemiş. O zamanki teknik imkanlarla bu denli çok tünelli bir yolu yapmanın güçlüğünü tahmin ermek zor olmasa gerek. Atatürk yol yapımını denetlemek için geldiğinde, tünel inşaatlarında ilerleyemediklerini, kayaların çok sert olduğunu söyleyen mühendise mercimek tanesi kadar bile kayanın kopup kopmadığını sorar, koptuğu cevabını alınca öyleyse devam edin diye talimatını verir. Annem tren yilculuklarımızın hemen her seferinde, tünellerin , yapımda çalışan işçilerin tırnakları ile oyulduğunu anlatırdı bize. Tren yolculukları çocuklar için bir masal gibi geçer. Özellikle tünel geçişleri çok eksantrik olmasının yanında esrarengizdir de.

Filmlerde tünel geçişlerinde hep bir olay vuku bulur. Bazen cinayet işlenir, bazen hırsızlık, bazen de bir kaçış gerçekleşir. Şimdiki trenlerde bu esrarengizlik mümkün değildir tabi ışıklar hemen yanar. Kara trenlerde, yani kömürle çalışanlarda karanlığa gömülürdü vagonlar. Kara trene binmişliğim çoktur. Annem her seferinde trende oraya buraya dokunamamamızı tembih eder, üstümüzün başımızın is pis olmasını engellemeye çalışırdı ama bir türlü muavfak olamazdı. Yüzlerimiz bile is olurdu! Sonra motorlu trenler geldi ve bizde isten kurtulduk. !Trenlerin penceresinden başını çıkarıp, kıvrılarak ilerleyen treni seyretmek çok hoştur. Yollar içinde doğaya en az zarar, tren yolu ile verilir. İnceciktir demir yolları. En dar yerlerden geçebilmek böylece mümkün olur. Durum böyle olunca penceresinden bakarken yemyeşil ağaçların yapraklarına elinizi uzatıp dokunabilirsiniz. Hele ki Yenice gibi dünyanın sayılı blok ormanına sahipseniz yol hep ağaçların arasında ilerler. Yenice Türkiyenin en önemli blok ormanına sahiptir. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından korunması gereken 100 sıcak bölgeden biri olarak listede yer alır. Rakımı düşük olması sebebiyle Karadeniz bölgesinde olmasına rağmen, akdeniz iklimine sahip olması, ağaç ve bitki çeşitliliğinin çok fazla olmasını sağlar.

Çocukluğum boyunca yolculuklarımızın trenle gerçekleşmesi nedeniyle midir, yoksa kara yolculuğundakine göre daha özgür bir seyahat imkanı sunduğu için midir bilmiyorum, benim tercihim her zaman trenden yanadır. Hele ki uzun süren tren yolculuklarının tadına doyulmaz. Yataklı kompartmanlarda gerçekleşen bu seyahat neredeyse ev konforunda olabiliyor. Beş yaşımda Ankara’dan İzmir”e yataklı kompartmanda yaptığımız yolculuk, hafızamda bir masal gibi duruyor hala. Türkiyedeki demiryolu ağlarına gerekli önemin verilmediğini düşünüyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlarla kalakalmış gibi bir durum var ne yazık ve bu bana çok üzücü geliyor. Cumhuriyet öncesinde 4000km demir yoluna sahipmişiz, 1924- 1950 yılları arasında 5200km ilave, 1950- 2002 yılları arasında ise sadece 945km ilave, 2002 ile 2021 yılları arasında 1800 km ilave yapılmış topladığımızda 11.945km yapıyor. Bugün mevcut 12803 km den bu toplamı çıkardığımızda 858 km 2021 den sonra ilave olmuş diyebiliriz sanırım. Bu ilavenin de Marmaray hattıyla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Haliyle 2002- 2024 yılları arasında toplam 2658 km.demiryolu yapılmış gözüküyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 26 yılda 5200 km demiryolu yapılırken; günümüzde bunca teknolojik gelişmenin varlığında 22 yılda 2658 km ilave yol yapılabilmiş. 2002 yılından önceki 52 yılda ise 945km yol yapılmış maalesef. Diğer Avrupa ülkelerinde durum ülkelerin büyüklüklerine göre şöyle ; Almanya 357binkmkare – 33bin

Fransa 644binkmkare- 29bin

İspanya 504binkmkare-16bin

İtalya 302binkmkare- 17bin

Türkiye 783binkmkare-12bin

Ne kadar üzücü değil mi ? Yüzölçümümüzdeki büyüklüğü de hesaba kattınca diğer ülkelerle mukayesede bütün nalları yine biz topluyoruz ! Gittikçe artan benzin fiyatları ve enflasyondaki anormal yükseliş göz önüne alındığında tren taşımacılığına olan ihtiyaç hızla yükselişe geçecek gibi duruyor ve ihmalkarlığımızın sonuçları mutlaka canımızı acıtacaktır. TRT belgeselde İnanılmaz Raylar adı altında biz dizi belgesel film yayınlanıyor. Avrupa ve Amerikada yer alan zorlu demiryolllarını gösteren bir dizi. Tren yolculuklarını bu kadar çok sevince kaçırmadan seyretmeye çalışıyorum. Bizim ülkemizde de böyle bir belgesel çekilse ne iyi olurdu demekten de kendimi alıkoyamıyorum. Özellikle de cumhuriyetin ilk yıllarında ne meşakkatler çekilerek yapılan bu yolların gösterilmesi, ucuz siyaset çarklarını durdurmak için gerekli olan çare değil midir ? İzmire selam olsun derken İz TV den böyle bir belgesel iyi olurdu diyorum ve çuf çuf yollarını bir an önce çoğaltmalıyız diyerek yazımı sonlandırıyorum.

Dyt Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

SEÇMEN NE İSTER

SEÇMEN NE İSTER

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil