Ana Sayfa Yazarlar 2.05.2024 383 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

EKMEKLER, EKMEKLER AH EKMEKLER

İnstagramda bir reels videosu gördüm. Prof.Dr. Erkan Topuz sayfasında paylaşmış. Eli yüzü ve belli ki gönlü de tertemiz olan, bir akakkabı tamircisi ile yapılan, çok güzel bir ropörtaj bu video. Videonun başlangıcında, bu kişi bir şey aradığını söylüyor. İlerleyen görüntülerde ise aradığının Allah rızası olduğunu öğreniyoruz. Buraya kadar sıradan sayılabilecek bu video, bundan sonrasında, Allah’ın rızasını nerelerde aradığını anlatırken başkalaşıyor. Bu arayışta rızayı, yoldaki bir taşı kenara çekerken mi, bir çocuğu sevindirirken mi, yahut çöpe atılan ekmekleri toplayıp kuşlara verirken mi kazanacağını bilmediğini söylüyor. Çok etkilendim; kendime, bu söyleşiyi kulağına küpe yap Güner dedim.. Benim fikrimce, şimdiye değin dinlediğim, din hakkındaki en etkileyici bilgiyi veriyordu. Herkesin bildiği, ama yine de bir sır olan bu bilgiyi, o kadar samimi ve doğal ifadelendirmiş ki, şahsen hayran kalmamak elde değil. Kulağımıza takıp takabileceğimiz en büyük küpe de bu olsa gerek. Bu görsel; Allahın rızasını, nerede, ne ile kazanabileceğimizin hiç belli olmadığını, bizlerin çok önemli olarak gördüklerinin yanında, çok önemsiz olduğunu değerlendirerek, umursamadığımız küçücük davranışlarımızın da, rızayı kazanmakta kilit rol alabileceğini söylüyor ve hatırlatıyor bize. Ben kendi adıma, bu insana çok özendiğimi itiraf ediyorum.

Konunun başlığına gelirsek; AH EKMEKLER kısmı beni ve hepimizi fazlasıyla ilgilendiriyor. Öncelikle ekmek özelinde, yemek israfına dikkat çekmek, dünya üzerinde açlıktan ölenler varken, elbette hepimizin boynunun bir borcudur. Bu adaletsiz dünyada, adaletsizliği önlemede, neler yaptığımızın hesabının sorulacağını biliyoruz. Çoğu konuda küresel sistem gereği, elimizden bir şey gelmese bile, yine de en azından bireysel ölçekte yapabileceklerimizi yapmalıyız Ekmeğimize olanlara gelirsek, konumuz burada da, bizlere bazı sorumluluklar yüklüyor. Her şeyden önce doğal ekşi maya ile yapılan ekmekleri tercih edip, talep etme sorumluluğu hepimizin üstünde. Şu an üretilen ekmeklerin; ekşi maya ile yapıldığı söylenenlerin pek çoğunda bile, bırakın ekşi mayayı endüstriyel maya bile yok, yahut çok az.

Biliyoruz ki endüstriyel maya GDO’lu. Yani genetiği değiştirilmiş organizma. Endüstriyel yahut ekşi maya, her ikisinde de sırf maya kullanılan ekmekler puf puf kabarmaz. Dokusu daha sıkışık olur. Hele ki ekşi mayalılar daha da az kabarır, dokusu daha da sıkışık olur ve ağızda, damakta ekşimsi bir tat bırakır. Bu ekşimsi tat yoksa maya da ekşi maya değildir. Ekşi mayanın yanında, bir de nohut mayası ile yapılan ekmekler vardır. Bunları da yine maya kokusundan ve dokusundaki sıkışıklıktan anlayabiliriz. Hiç tercih etmememiz gereken ekmeklerse köpük gibi fos fos kabarmış olan ekmeklerdir. Bunlar kocaman hacimli, minik ekmeklerdir. Yersiniz yersiniz doyamazsınız. Bir dilimle doyabilecekken, bir bütün ekmekle ancak doyar; neticesinde obezliğin girdabına dalış yaparız. Ee küresel mekanizmanın tam olarak istediği de budur zaten. Obezite aynı zamanda yüksek tansiyon, diyabet, kalp damar hastalıkları ve bunlar için üretilen bir çok ilacın satışı demektir !

Ekşi maya tahılların içinde bulunan madenlerin özellikle de demirin emilimini artırır. Demir vücudumuzda kan yapımında kullanılır. Kanı olan insanın canı da olur. Boşuna kanlı canlı diye bir deyimi üretmemiş atalar. Bunun yanıda ekşi maya bağışıklığı artıran beta glukan içerir. Beta glukanın ise bir elinde on marifet vardır. Bu madde bağışıklık hücrelerinin üstüne bağlanarak onları aktive ediyor. Kolesterolü düşürmede ve diyabette de faydalı görülüyor. Kanseri önlemede de etkili bulunuyor.

Ekmek mayasının GDO’lulaşması 1996 senesinden sonra oluyor. Ülkemize bira mayası olarak giren paketli mayalar, benim çocukluk çağlarıma denk gelir. Biz o zamanlar Karabük Yenice de yaşıyorduk. Babam Genç Kal Çok Yaşa diye bir kitap almıştı. Bu kitapta bira mayası övüle övüle yere göğe koyulamıyordu. Yazarı Gayelord Hauser adında ünlü bir diyetisyendi. Benim diyetisyen olmamda sanırım bu kitabın çok etkisi oldu fakat esas önemli faydasını büyük ihtimalle kızımın hastalığında görmüş oldum. Kızımın ilk beş yılı yakalandığı bir enfeksiyon hastalığı ile geçti. CMV enfeksiyonu. Ne yazık teşhisi bir türlü koyulmadı.Bu sebeple tıptaki tedavisinden de yararlanamadı. Kanında bu mikrobu gösteren tahlillerde mikrop aktif çıkmıyor, hastalığı geçirmiş, atlatmış gözüküyordu ama mikrop aktifliliğin zirvelerindeydi. Elbette teşhis de koyulmadı. Teşhis, bu mikroba özel beyin hasarının beş yaşında görüntülenmesiyle koyuldu. O zaman da zaten hastalık geçmişti. İşte çok hasta olduğu, bir yaş öncesindeki döneminde, Ankara Üniversitesi Çocuk hastanesinde bir iki ay yattı. Yattı ama dediğim gibi teşhis ve tedavi alamadı. Şimdilerde bağışıklık artırmak için eczanelerde satılan maya ķarışımları o zamanlar henüz ülkemizde bilinmiyordu ama ben bu kitaptan biliyordum. Yurt dışından ithal, minik kutulara ambalajlı, minik bira mayalarını Ankara aktarlarından aldık. Hastanede her gün gizli mizli verdim cicime. Önce ishali durdurdu, sonra hastaneye yattığında kırkbin olan lökositleri yirmibine, sonra da ondört bine düştü. Hiç bir tıbbi tedavi olmadan, hastalığı nedeniyle beslenemeyen, beslenmeyi reddeden cicim iyileşme gösteriyordu. Gidecek, beni burada yapayalnız bırakacakken, bana geri dönüyordu. Hissettiğim tam olarak buydu. Onun hayata dönüş yapmasında, öbür tarafa geçmesini önlemede, ekmek mayasının gerçekten de bir rolü oldu mu, kesin olarak bilmek zor, belki de imkansız ama bu gün benzer karışımlar bu amaçlarla destek tedavi olarak kullanılıyor. Muhakkak ki, ekmeğin bu kadar kutsal bir yiyecek olmasının altını neler dolduruyor, tam olarak bilmiyoruz ! Bildiğimize sahip çıkalım hiç değilse öyle değil mi ? Tam buğday unu ile ekşi maya ekmekleri talep edelim, satın alalım. Biliyoruz ki ne satılırsa, ne para ederse, o üretiliyor bu kapitalist düzende. O halde, bize de tercihlerimizi yaparken, dikkatli ve uyanık olmak sorumluluğu düşüyor kanaatimce. Ekşi maya ekmek satın alalım, emeklerimizin şimdi kullandığımız GDO’lu buğdaylardan değil, ata tohumlu buğdaylardan olmasını talep edelim. Örneğin bulgur alırken, coğrafi işaretli Mezopotamya Güneşi olarak bilinen Mardin bulgurunu tercih edebiliriz. Bu bulgurun, piyasaya sürüldüğünden bu yana, hak ettiği ilgiyi görebildiğini sanmıyorum. Bizler bu ürünlere yeterli ilgiyi göstermezsek sağlığımıza bay bay dememiz de kaçınamayacağımız sonumuz olacaktır diyor hepinize sevgilerimi iletiyorum.

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil