CHP’nin kırmızı kartı işe yarar mı bilemiyorum ama oynanan maçın kurallarının tek taraflı olarak belirlendiğini görmeyen yoktur sanırım.

Ülkede en önemli ilçe belediye başkanları görevlerinden bir gece yarısı operasyonları ile alınıyor.

Aklıma 12 Eylül’de evlerinden gece yarısı alınan gençler geldi..

Çoğunun akıbeti belli olmadı, belki içlerinden bir bölümü hayata yeniden döndü…

Bu gençlerin içinde, benim kız kardeşim de vardı.

Babasının evinden 17 yaşında alınan, türlü işkencelerle karşılaşan, 14 ay Şirinyer cezaevinde yatıp, Yargıtay’dan almış olduğu 3 yıl 4 ay cezası bozulup, beraat eden, şimdi Muğla Barosunda avukatlık yapan kardeşim.

Bütün bu süreçler geldi gözümün önüne…

12 Eylül’den bir arpa boyu dahi ilerleyememişiz ve bu kez kafayı belediye başkanlarına takmış bir sistemimiz var…

Başkanların suçu varsa yargılanmalı ama gece yarısı operasyonları bana başka bir filmin senaryosunu andırıyorsa, benim gibi 12 Eylül’ü yaşamış kişilere kim bilir neler anımsatmıştır.

Nasıl bir huzursuzluk verdi, ruhumuzu daralttı, nefesimizi kesti… 

Muhalefetin kırmızı kartı, acaba oynanan oyunu yeterince anlatıyor mu? Göreceğiz…

Muhalefetin kazandığı belediyeler üzerinde sistemli bir baskı var..

Bu baskının hizmete engel teşkil ettiğini düşünüyorum.

Baskı altında hizmet etmesini beklediğimiz CHP’li belediyeler, halka bütün bu siyasi gelişmeleri anlatmak zorunda…

Yani hizmetten çok, ülkedeki siyasi iklimin ne olduğunu göstermek ve hissettirmek önemli. Bakın ben sizlere bu iklimi hissettirmek için 12 Eylül’de ailecek yaşadıklarımızı aktardım.

Bunu özellikle yaptım ki, empati yapabilin istedim…

Sanırım siyasilerin de yapması gereken bu, halka empati yaptırabilmek…

Kuşadası’nda da her daim siyasi iklimi geren bir kesim var…Onların da bu iklimi hissedip, ülke demokrasisi için çalışması, katkı vermesi ve direnmesi gerekiyor.

Asıl görevimiz; yol, otopark, altyapı değil, maalesef.

Asıl görevimiz, demokrasi bilincini hayata geçirmek…