Ana Sayfa Yazarlar 13.05.2025 53 Görüntüleme

Şair , Yazar

Barış İçinde Bir Dünya İçin Çabalamalıyız

” Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır”

Yaşar Kemal

İnsan türü primatlardan ayrışma sürecine girdiği ve hominen özellikler edinmeye başladığı üç yüz bin yılı bulan zamandan bu yana üç ana sorun ve sıkıntı ile cebelleşerek bugünlere gelmiş bulunuyor. Bunlar; Açlık, Salgın hastalıklar ve savaşlardır. Tarih esas ve öz olarak, kesintisiz süren bu üç sorunun toplamından ibarettir.

Bilgi artıkça insanlaşma düzeyi yükselmiş ve bu ana sıkıntıların üstesinden gelme konusunda epeyi yol alınmıştır. Ancak açlıktan ve salgınlardan oluşan kitlesel ölümlerin üstesinden gelinmiş olmakla- bu iki belanın üstesinden gelinmiş olmakla beraber savaşın üstesinden gelmek ve savaşları tümden terk etmek ve kurtulmak henüz mümkün olamamıştır.

Savaşların ve çatışmaların özüne ve çıkış kaynağına bir sondaj yapıp bakıldığında görülür ki her savaş ve çatışma türümüzün yaşama tutunma ve daha iyi yaşama arzusu üzerinde vücut bulduğu görülür. Esas ve öz olarak ; Yurt tutma, “burası benim ülkemdir, yurdumdur ” diyerek gezegenin belli bir alanında yaşama sarılma ile özel mülkiyetin ilk çıkış döneminde güçlü birinin çitlerle bir arazi parçasını çevirerek ” burası artık benimdir ” demesi arasında bir fark yoktur. Günün sonunda; Mülkiyetin özel biçiminin büyük ve küçük ölçekte gerçekleşmesinden ibaret olan bu iki hal ve ahval, bencil insan doğasının minimal ve maksimal düzeyde ve düzlemde gerçekleşme halidir. Oysa gezegenimiz büyüktür, Her insan ve her canlının en iyi şekilde yaşamını sürdürmesi için yeterli özelliklere sahiptir. Aslında kavgaya gerek yoktur.

Gezegenimiz zengindir ve her şey boldur yaşamak için. Ama bencil insan doğası ve onun üst seviyedeki gerçekleşmesi olan aşirtesel, ırksal, ulusal vb. şövenizm ve çıkarcı düşünce barışçıl bir dünyanın olmasına izin vermemektedir. Böyle olunca da türümüz hiç gerekli olmadığı halde tam üç yüz bin yıldan bu yana kesintisiz olarak birbirini kırarak- öldürerek bu günlere gelmiştir. Bu kötü gidişin temel sebebi canlıların biyolojik doğasıdır.

Biyolojik doğa her şeyden ve herkesten önce kendini yaşatmayı dayatır ve bunun sonucu olarak da bencillik davranışsal olarak pratikleşir. Bunun sonucu olarak da “bu kıta , bu arazi, bu deniz veya nehir benimdir” düşüncesi gerçeklik kazanır.

Aslında “bu topraklar benimdir” iddiası hayali bir kurgunun ve istemin- hayali gerçekliğin oluşumudur. Bir hayali gerçekliktir. Evrenin fizik yasalarının karşısında hayali gerçekliklerin nasılda tuz buz olduğunu pek çok kez görmüş olmakla ve yaşamış olmakla beraber insan türü bir türlü orman yasalarını aşmayı ve insan olmaya denk yasalar yaparak ” gezegen herkesin ve her birimizin ortak yaşam alanıdır ve her şey herkesindir ” demeyi ve bunu pratikleştirmeyi başaramamıştır

. Halbuki büyük depremler ve pandemiler karşısında “burası benimdir ” demenin bir kıymeti harbiyesinin olmadığını herkes çıplak olarak ve kendi gözleriyle gördüğü halde yine de insan türü bencil – orman yasacı- hayali gerçekçi saplantısını ve alt-kavrayışçılığını aşamamış ve orman yasasından kurtulamamıştır. İnsan türünün bir türlü evrensel- toplumcu karaktere dönüşemeyen bencil doğasının kaçınılmaz sonucu olarak oluşan 1. ve 2. dünya savaşları ile zirveye varan birbirini kırma pratiği ve üç yüz bin yıllık tarihi dikkate alınırsa ( daha özgün olarak da düşüncede soyutlama ve bilişsel beceriyi kazanmaya başladığı son yetmiş bin yıllık tarihine bakacak olursak) aşağı yukarı her yüzyıl babında yüzyıllık nüfusun üçte birinin birbirini öldürmekle telef olduğunu söyleyebiliriz. Genel ortalama olarak her yüz yılık süreçte nüfusun üçte biri savaşlarda kırıma uğrarken, üçte birinin de salgın hastalıklar ve açlıktan kırıma uğradığı söylenebilir.

Geriye kalan üçte birlik nüfus ancak bu tarihsel kırımdan- seleksiyondan kurtularak türün- soyun sürmesine temel oluşturmuştur. Güncele, bu güne, yaşadığımız bölgeye ve ülkeye gelirsek ; Ortadoğu kaynayan bir kazan gibi savaşların aralıksız sürdüğü bir gezegen parçası olmaya devam ediyor. Ülkemizde son yüz yıldır süren çatışmalı ortam da insan türünün biyolojik doğasındaki bencil kodlanmanın doğrudan sonucu olarak gerçekleşmiştir. Şoven, üstünlük güdüsü, bencillik eksenindeki sosyal duygular türümüzün tarihsel yolculuğunda biyolojik kaçınılmazlık ve gerçeklik olsa da, insanlaşma iddiasında olanlar tarafından aşılması gereken dar, arkaik ve geri duygulardır.

Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası buralarda yaşayan herkes için fazlasıyla olanaklara ve verimliliğe sahiptir. Adil ve eşit bir düzenlenme ve yönetim olursa, burada yaşayan herkes mutlu ve huzurlu yaşam olanağına sahip olabilir. Her renk ve her desenin, her dil ve kültürün özgür kılınması ve korunması, saygı duyulması zor bir iş değildir. İnsan olmanın bir gereğidir . Mutlu ve barış içinde bir yaşam için gerekli olan şey geniş ufka ve bilince – beceriye sahip insanların sayısının çoğunluk haline gelmesidir. Yani niceliksel- sayısal olarak iyi- bilgili insanların çoğalması ve ezici çoğunluğa ulaşmasıdır. Barış ve barışçıl yaklaşımlar ve eğilimler çok kıymetlidir.

Barışçıl duygu, bilgi ve eğilimlerin desteklenmesi, büyütülmesi ve toplumda egemen hale getirilmesi için her aydının, entelektüelin ve her insanın çaba sarfetmesi gereklidir. Barış içinde yaşayan bir ‘Dünya toplumu’ umudumuzu büyütmek ve bu yönde çabalamak insan olmanın gereğidir.

Doğan Karaağaç 13 Mayıs 2025

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

KUAKMER’ ler çoğalmalı.

KUAKMER’ ler çoğalmalı.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil