Ana Sayfa Yazarlar 22.09.2025 516 Görüntüleme

Klinik Psikoloji YL-Danışman

Bir Çocuğun Görünmez Yaraları – 19 ‘’ Düşman Kardeşler: İstismar ve İftira ’’

Görünüşte zıt kutuplar gibi dursalar da aynı karanlık kökenden filizlenen ‘düşman kardeşlerdir’. İstismar bedeni ve ruhu iftira ise benliği ve itibarı ihlal eder. Peki, nasıl olur da bir insan bir diğerini sistematik olarak yok etmeye karar verir? Ve nasıl olur da bir başkası, hiç yapılmamış bir şeyin suçlusu ilan edilir? İşte bu sorunun cevabı hepimizin içinde taşıdığı bir yarada gizli: ‘koşulsuz sevilmeme’ ve ‘olduğu gibi kabul edilmeme’. İstismarcı da iftiracı da, kendi içlerindeki bu dayanılmaz acıyı dışarıya yansıtarak geçici bir rahatlama arar.

Kurban ise, bu zehirli yansımanın hedefi olur. İstismara uğrayan kişinin ilk ve en derin travması, “gerçek benliğin reddedilmesi ve onun yerine sahte bir benliğin kabul görmesidir.” Her çocuğun temel ve biyolojik ihtiyacı koşulsuz sevgi, kabul ve güvende hissetmektir. Bir çocuk istismara maruz kaldığında, hayatta kalmak için ebeveynine bağlanmak zorunluluğu ve öz benliğine, sınırlarına ve değer hissine derinden saldırılara karşı korunma ikilemi içinde kalır. İşte travma tam bu noktada oluşur: hayatta kalabilmek için bağlanma ihtiyacını, öz benliğinden fedakarlık ederek çözme zorunluluğu… ( gerçek benliğin terk edilerek öz değerin reddedilmesi).

Bu süreçte çocuk, kabul görmek ve bağlanmayı sürdürmek için istismarcının beklentilerine uygun sahte bir benlik inşa eder. Amaç, gerçek benliği korumak yerine dış tehditten korunmaktır. Yetişkinlikte ortaya çıkabilecek bağımlılıkların, madde kullanımının, kaygı bozukluklarının, depresyonun ve birçok fiziksel hastalığın kökeninde ‘’kişinin kendi olamaması ‘’ yatar.

İstismarcılar ise kendi ihtiyaç ve travmalarına “uygun” kurbanı, dirençle karşılaşma veya hesap verme riskini en aza indirmek için düşük özgüvenli ve çekingen (“Hayır” demekte zorlanan, sınır koyamayan ), sevgi, kabul veya korunma ihtiyacı yoğun olan, yalnız, kendini savunma ve yardım alma olasılığı düşük veya izole olmuş, sınırları zaten ihlal edilmiş olan kişiler arasından seçerler. İstismarcı genellikle kendi çocukluklarında istismar edilmiş, reddedilmiş veya ihmal edilmiş olduğu için bilinçaltında, kendi bastırılmış acısını, çaresizliğini ve zayıflığını kurbanda “tanır”.

Kendi acısıyla yüzleşmek yerine, acısını kurbanın üzerine yansıtır. Kurbanı güçsüzleştirdikçe, kendini güçlü hisseder. Manipülasyon ile kurbanın zayıf noktalarına hitap ederler. ( sana ihtiyacım var, ben seni korurum, bana yardım etmekle yükümlüsün ) İftiraya uğrayan kişinin travması, istismara uğrayanınkinden farklı bir mekanizmayla benzer bir sonuca, yani “gerçek benliğin ihlal edilmesi sonucunda yıkılması ve reddedilmesi ile birlikte, anlam çerçevesinin yıkılmasına yol açar. Çünkü travma, sadece başınıza gelen bir olay değil, içinize işleyen ve kim olduğunuz, dünyaya nasıl güvende bakacağınız hissini zedeleyen bir yaradır.

İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri, anlaşılmak ve tanınmak ise iftira, kişinin tüm varlığını, karakterini ve niyetlerini temsil eden “gerçek benliğinin” üzerine çarpıtılmış ve korkunç bir yansıtma yapıştırır. (“Ben buyum değilim! Burada neler oluyor’’). Dışarıdaki dünya (göründüğü) ve asıl olduğu kişi arasında oluşan uçurum benliğin paramparça olmasına yol açar. İstismar mağduru nasıl fiziksel/duygusal şiddet karşısında çaresiz hissederse, iftiraya uğrayan kişi de sözel ve sosyal bir saldırı karşısında aynı çaresizliği hisseder. İnsanın koşulsuz kabul ihtiyacı tamamen çöker ve “olmadığı bir şey” olduğu için toplumca reddedilme sonucu toplumsal bağları da kopar. Asıl travma ise ‘’stres yanıt sisteminin çökmesi ‘’ dir.

Zihin sürekli alarm moduna takılı kalır. Oluşan kronik stres sonucu salgılanan hormonlar ( adrenalin, kortizol ) nedeni ile zihinsel sağlığın yanında fiziksel sağlıkta bozulur. Kişi, “sahte benliğin” (bu sefer kurban rolünün) ardına sığınarak yaşadığı acıdan geçici olarak kaçmak için bağımlılığın pençesine de düşebilir. İftira atacak kişi de iftira atacağı kişiyi önceden tanır ve onu özellikle seçer. İstismarcının kurban seçimine benzer şekilde, iftira atan kişinin kendi içsel, tanınmamış ihtiyaçları ve travmaları tarafından yönlendirilir. İftiracı, iftirasının inandırıcı olmasını ve kendisine zarar gelmemesini ister. Bu yüzden, iftirasının “tutması” için itibarı kusursuz kişinin itibarını zedeleyerek onu kendi seviyesine indirmeye, kıskançlığını gidermeye çalışır. Zayıf veya savunmasız kişileri hedef almak toplum gözünde inandırıcılığını pekiştirecektir. İftiracının, sahte doğasının tam zıttı olan dürüst, sınırları net kişileri hedef alması ise paradokstur. Bu kişiler, iftiracının kendi içinde bastırdığı ve ulaşamadığı erdemleri temsil eder.

Onları lekelerken, kendi içindeki bu eksikliği ve yetersizlik hissini dışarı vurma yöntemidir. İftira atan kişi, derin bir utanç, yetersizlik, suçluluk veya aşağılanmışlık duygusu taşır. “Ben utanç dolu ve kötü biri değilim, asıl o öyle!” demenin yoludur iftira. Kişiyi toplum gözünde değersizleştirerek, ondan gelecek olası bir reddin acısını önleme çabasıdır. Gerçek bir çatışma, hayal kırıklığı veya ihanet sonrası yaşanan öfke, iftira şeklinde dışa vurulabilir. Bu açıdan iftira, ‘’ilkel bir savunma mekanizması’’ dır. ‘’Sahte benliğin tezahürü’’dür. ‘’Çocukluğa ait yaralı bağlanmanın belirtisi’’ dir.

İstismar ve İftira, içsel yangını söndürmek için değil, başkasının evini yakarak dikkati dağıtmak için atılan bir kıvılcımdır. Her iki davranış da kişinin kırılgan gerçek benliğini korumak için inşa ettiği sahte benliğin bir savunmasıdır. İstismarcı, “güçlü ve kontrollü” , İftiracı, “masum ve haklı” sahte benliğini besler. Her ikisi de eylemleri sonucu içlerindeki boşluk ve acıdan geçici bir rahatlama sağlar. Kurban üzerinde benzer çaresizlik, kontrol kaybı, korku, değersizlik hissi, toplumdan soyutlanma ve derin bir güvensizlik duyguları yaratırlar.

Sağlıklı olmak ise, sadece semptomlardan kurtulmak değil, “gerçek benliğe” dönüş yolculuğudur. İstismar ve iftiradan sakınmanın yolu, bu temelleri ( kendi ihtiyaç ve duygularını tanımak “Hayır” diyebilmek, mükemmeliyetçilikten kurtulmak, açık iletişim, zararlı durumları anlamak, sorumlulukları ayırmak, öz şefkat, iç eleştirmeni dizginlemek…) inşa etmekten geçer. “Kendinizle olan ilişkiniz, tüm diğer ilişkilerinizin temelidir.” “Kendiniz olmanın güvenli olduğu” bir iç ve dış dünya yaratmaktır.

Cem İnak Klinik Psikoloji YL-Danışman

instagram.com/cem_inak

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil