Ana Sayfa Yazarlar 17.11.2025 89 Görüntüleme

Şair , Yazar

Türümüzün Temel Paradoksu

Nesiller doğup büyüyor, yaşlanıp ölüp toprağa karışıyor. Organizma çözülüyor, kimyasal dönüşüm yaşanıyor ve canlı olan hücreler kısa bir süre içinde bileşenleri olan elementlere ayrışıp dönüşerek doğaya karışıyor. Kimyasal dönüşüm gerçekleştikten sonra artık yoksun. Başka bir şey olup çıkmışsın.

Bu makalenin konusu bu dönüşümü anlatmak değildir elbet. Konusu şu: Herkes, her bir insan bu mutlak sonu, bu dönüşüm kanununu biliyor, görüyor. Mezarlıklar bu gerçeği bir mertek gibi her birimizin gözüne hemen her gün sokuyor. Kendi ellerimizle en yakınlarımızı toprağa verirken bu gerçeği iliklerimizde yaşıyoruz.

İşte konu ve soruya buradan başlayabiliriz.

Dünyadaki bütün adaletsizliklerin, savaşların, yoksullukların, acıların ve yıkımların… Ezcümle bütün kötülüklerin sebebi insanın doymak bilmeyen, bencil, açgözlü doğasıdır. Daha fazla büyüme, zenginleşme, biriktirme, sahip olma, üstün olma, edinme istek ve arzusu insan doğasının merkezi eğilimi ve ana güzergahıdır.

Kuşku yok ki bu ana eğilimi oluşturan bütün bu evrensel sosyal duygular topluluk halinde yaşama gerçeği üzerinde oluşan sosyal duygulardır. Toplu halde olmadan bu duygular ve kötücül arzular oluşmaz – oluşamazdı. Ama bu saptamayı yaparken ana gerçegi gözden kaçırmamalıyız. Toplu yaşam kötücül bir takım sosyal duygulara yol açmakta ama aynı zamanda bir takım iyicil sosyal duygu ve hislere de zemin olmaktadır. Topluluk olma diyalektiği böyle iken , iyicil zemin de oluşturur iken, neden bütün dünyada kötülük ve kötücül olan baskındır ve egemendir? İşte gordion budur. Bu sorunun cevabını doğru olarak ortaya koymak ve nirengi noktasına neşteri acımadan atmak gerekir.

İnsan doğuştan kötücül bir doğaya sahip olarak doğar. İnsan kötücüldür. Kötücüllügün diyalektiği şudur; Biyogenetik yapımız kendini esas alma, kendini sevme, kendini kurtarma üzerine kodlanmıştır. Canlı organizmamızın diyalektiği budur. Biyolojik bu gerçekliği baskıladığımız ölçüde, onu terbiye edip sınırladığımız ölçüde insanlaşır ve toplumculaşırız. Zira biyolojik gerçekliğimizin eğitim öncesi hali çıplak hayvansallıktan başka bir şey değildir.

Ama ne yazık ki ne kadar çok eğitilirse eğitilsin bu doğayı tümüyle, yüzde yüz toplumcu yapmak- insanlaştırmak mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki doyumsuzluk aşılamaz. Mütevazı bir toplum yaşamı egemen kılınamaz. Her gün bir yakınını elerinle topağa katsan bile… Çok degil, yakın gelecekte kendinin de yakınların tarafından toprağa verilecegini kesin olarak biliyor olsan bile… On ayakkabın varken onbirincisini almak, Bir araban varken ikincisini almak, İki evin varken bir üçüncüsüne sahip olmaya çalışmak… Bir trilyon paran varsa bile iki trilyon daha kazanmak… tutkusundan, istek ve düşünden kendini kurtaramaz ve uzaklaşamazsın. Bu durum: İnsan doğasının diyalektiğidir. Kaçınılmaz gerçekliğidir. Bu böyle oldukçada, insan doğasındaki bu temel töz ( doyumsuz bencillik) sürdükçe de kötülüğün egemenliği bitemez, gezegenimizde insan yasası egemen kılınamaz ve mutlu bir dünya yaratılamaz.

Doğan Karaağaç

17 Kasım 2025

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil