Ana Sayfa Yazarlar 24.11.2025 543 Görüntüleme

Klinik Psikoloji YL-Danışman

Bir Çocuğun Görünmez Yaraları 26 ‘ Uçurumun Kıyısındaki Sürgün; Kimliğin Kararsızlıkla İmtihanı

Bir Çocuğun Görünmez Yaraları 26 ‘ Uçurumun Kıyısındaki Sürgün; Kimliğin Kararsızlıkla İmtihanı ‘ Kişi, kendi benliğinin derinliklerinden sürgün edildiğinde, varlığını ancak uçurumun ucunda, dar bir çıkıntıda sürdürebilir. Otantik yani kendin olma ihtimalinin yarattığı boşluk aşağıda; yukarıda ise, sahte benliğin dik yamacı yükselir. İşte bu istikrarsız ve sarp kıyıda kimlik, iki uçurum arasında sıkışıp kalmıştır. Alınması gereken her karar bir düşme korkusuyla sınanır. Bu sürgün, kişiyi kendi hayatında bir esir, tanımlayamadığı bir sahibin kölesi konumuna hapseder. Zindana dönmüş hayat ise sahteliğin dipsiz boşluğu ve terk edilmiş kendine özgülük kayalıkları arasında sürer gider. Varoluşsal bocalama ise sürgünün yoldaşı olur.

Bu sürgün halinin izleri, sadece bireyin iç dünyasında değil, düşünce tarihinin metinlerinde de incelenir. Gabor Maté için çocukluk travmasının bir sonucu olarak otantik benlik, bakım verenin beklentilerine uyum sağlama pahasına terk edilir ve gerçek ihtiyaçlarına yabancı bir “sahte benlik” yaratılır. Freud, Süperego’nun katı talepleri karşısında Ego’nun felce uğraması ve İd’in bastırılması sonucu ortaya çıkan savunma mekanizması olarak açıklar. Jung ise bu krizi, kolektif bilinçdışı ve “Self” ile olan bağın kopup, toplumsal bir maske olan “Persona” ile bütünleşme olarak görür. Bu üç bakış açısı, uçurumun psikolojik temellerini inşa eder.

Felsefi planda ise bu sürgün hali, özgürlükten vazgeçiş olarak yorumlanır. Spinoza’ya göre, dışsal tutkuların peşinde sürüklenen birey, kendi eyleminin faili olamaz ve “kölelik” içinde yaşar. Kant ise bu hali, kişinin kendi özerk aklının haz, acı veya sosyal onay gibi dışsal ilkelerle hareket etmesi olarak görür.

Mate’nin sahte benliği, Freud’un savunma mekanizmaları, Jung’un personası, Spinoza’nın edilgin tutkuları ve Kant’ın heteronom bireyi, aynı trajik sonuca işaret eder: İçsel pusulanın kaybı. Kişinin kendi hayatında bir piyona dönüşmesi ise O’nu kararsızlığın rüzgârına mahkûm eder. Kararsızlık, kendi öz benliğini terk edip sahte benlik ile aradaki farkın açılması ile artar.

İçsel pusulanın kaybı sonucu öz benliğini unutup, sahte benlik içinde seyahate çıkan birey doğasından çok uzaklara gitmiştir. Bu durum yapacağı eylemlerinin ve alacağı kararların en basit mecrasında bile bir tıkanıklık yaratır. Kararsızlık, sadece seçim yapamama hali değil, kişinin kendi iradesine duyduğu güveni aşındırır. Her ertelenen karar kişiyi uçurumun daha da derinine iter. Bu, kişinin “kendi” olma cesaretinde meydana gelen bir çözülümdür. Sonuç, eylemsizliğin değil, ‘’eyleyemezliğin yarattığı derin bir varoluşsal yorgunluk’’tur.

Kararsızlık, bireyin iç dünyasında tetikleyici rolü üstlenir. Bireyin kendi kendisini vurmasını sağlayan kararsızlık fitili, belirsizliğe tahammülsüzlüğü ateşler. Her olası seçenek, “ya başıma şu gelirse?” senaryosuna dönüşerek kaygı ve anksiyeteye dönüşür. Memnuniyetsizlik, kişide derin bir çaresizlik ve umutsuzluk duygusuna yol açabilir. ” hiçbir seçimim doğru olmuyor” inancı, inisiyatif almanın önüne geçer. Depresyon tetiğini çeker.

Karar verme süreci, mükemmel” ya da “kusursuz” kararı arayışı içinde takıntılı bir düşünce döngüsüne dönüşebilir. Seçimi doğrulamak için tekrarlayan davranışlar oluşabilir. Sosyal anksiyete ve ilişki problemleri, içe kapanma ya da sınır koyma sorunlarının hedef tahtası olur. Yaşanan kronik stres ve içsel gerilim baş ağrıları, mide-bağırsak problemleri, sırt ağrıları, uyku bozuklukları ve yaygın kas gerginliği gibi bedensel belirtiler yaratır. Bu belirtiler çözümlenememiş psikolojik çatışmaların bir dışavurumudur.

Kararsızlık sadece “seçim yapamama” değil, benliğin merkezinde oluşan bir çatlağın dışavurumudur. Bu çatlak, öz benlik ile onun sahte temsili arasında açılan ve giderek genişleyen bir uçurumun ta kendisidir. Kişi, uçurumun kıyısında, kendi kimliğinin sürgününü yaşarken, her karar anı düşme korkusuyla dolar. Döngüyü kırmanın yolu, sürgün edilen benliği aramak, ve iki kıyıyı birleştirecek bir köprü inşa etme cesaretini göstermekten geçer.

Gerçek kararlılık, dışarıdan alınan onayla değil, içeriden gelen o otantik sesle yeniden buluşmakla mümkündür.

Cem İnak Klinik Psikoloji YL-Danışman

instagram.com/cem_inak

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

HEYKEL CİNAYETLERİ

HEYKEL CİNAYETLERİ

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil