Ana Sayfa Yazarlar 6.10.2025 372 Görüntüleme

Klinik Psikoloji YL-Danışman

Bir Çocuğun Görünmez Yaraları 21 ‘Sevginin ve Bağlanmanın Bedeli ’

‘’Sevginin bedeli var mı? Toplumda bağlanmak ve sevmek acı çekmek olarak yorumlanabilse de ’’ sevginin bedeli bu değil, aksine sevdiğinizi kaybettiğiniz zaman yaşayacağınız süreçtir bu bedel. Yas süreci, insanın en derin acılarıyla yüzleştiği ama aynı zamanda dönüşümüne tanıklık ettiği bir yolculuktur. İnsan deneyiminin en evrensel ve aynı zamanda en kişisel parçalarından biridir yas tutmak. Bir yokluk ve bir çöküş hikâyesi olarak anlatılan yasın esas kökeni, ‘’derin ve gerçek bir sevgidir.’’ Derin ve gerçek bir sevgi ise ‘’bağlanma’’ ihtiyacımızın parçasıdır.

İnsan, hayatta kalmak için bağ kurmaya programlanmıştır. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde, duygusal bir kayıp yanında “ait olma” hissi de kopar. Bu kopuş psikolojik, nörolojik ve fizyolojik bir şoktur. Yas, sevginin bedelidir ve sevginin büyüklüğü ve derinliği, kaybın ardından ödenen bedelle doğru orantılıdır. Birini veya bir şeyi kaybettiğimizde hissettiğimiz acı, aslında o varlıkla kurduğumuz bağın, hissettiğimiz sevginin tersine dönmüş bir kanıtıdır. Bu nedenle yas, ödenmesi gereken bir borç değil, sevgi için değer biçilmiş bir bedeldir.

Sevgi ve kurulan bağa karşı son bir saygı duruşudur. Geleneksel boyutta yas süreci inkâr ( olayın gerçek olmadığı düşüncesi ile hayatı aynı akışta sürdürme çabası ), öfke ( haksızlık ve suçluluk duyguları ), pazarlık ( kaybı geri almak için verilebilecek tavizleri düşünmek ), depresyon ( hayata karşı anlamı yitirme ve boşluk hisleri ), kabullenme ( yüzleşme ) evrelerini dalgalı ve doğrusal olmadan, kişiye özgün işleyerek içerir.

Bu evreler sevginin bedelinin nasıl ödeneceğine dair kişisel haritalardır. Her aşama, o sevgiyi içimizde farklı bir forma dönüştürmemizi sağlar. Toplumlar genellikle kişiyi acısını hızlıca “aşmaya”, “normale dönmeye” ve “güçlü görünmeye” yönlendirir. “Geçecek”, “Unutursun”, “Boş ver” gibi iyi niyetli ama yas sürecini inkâra iten söylemler, kişiyi kendi duygusundan uzaklaştırır. İşte tam da bu noktada, “duyguna sahip çıkmazsan başkası çıkar” ilkesi devreye girer. Bu ‘’başkası’’ kişiye özgün yasın yerini alabilecek ;‘’patolojik yas ‘’ ( Duygu sahiplenilmediğinde, donmuş, kronikleşmiş bir acıya dönüşebilir.

Kişi, yıllar geçse de aynı yoğunlukta acı çekmeye devam eder, adeta acıyla özdeşleşir ) , ‘’bedensel belirtiler’’ ( Sahiplenilmeyen duygu bedende hapsolur ve açıklanamayan fiziksel rahatsızlıklar ile sahip çıkılmayan acı, beden tarafından dillendirilir. ), ‘’kaçış davranışları’’ ( Duygudan kaçmak için aşırı çalışma, bağımlılıklar ve kontrolsüz alış veriş gibi geçici ve yıkıcı çözümler ) , ‘’İlişki dinamiklerinde bozulma’’ ( içe atılan acı ve öfkenin ilişkilere etkileri ) gibi tehlikeli ikametçiler şeklinde ortaya çıkabilirler.

“Duyguna sahip çıkmak”, çocukken, sevgi ve güvende hissetmek için kendi duygularımızdan (öfke, üzüntü, kıskançlık) vazgeçerek çevremize “uyum sağlamayı ” öğrendiğimiz şekilde davranmak değil, tam tersine yası yaşamaya cesaret etmek, onun varlığını kabul etmek ve onu ifade etmenin kişisel yollarını bulmaktır. Bu, toplumun dayattığı zaman çizelgelerinden ve “doğru yas tutma” kalıplarından bağımsız, özgün bir yolculuktur. Bu özgün yolculuk; Kendine İzin Vermek ( Üzülme, ağlama, öfke, hiçbir şey hissetmeme gibi duyguların “normal” ve “geçerli” olduğunu kendine anlamak ), Yası Kişiselleştirmek ( Kimi için mezara gitmek, kimi için anı defteri yazmak, kimi için onun sevdiği bir şarkıyı dinlemek veya onun adına bir iyilik yapmak rahatlatıcıdır ve hepsi normaldir.)

Duyguyu Dışsallaştırmak ( Duyguyu bir arkadaşla konuşarak, günlük yazarak, resim yaparak, şiir yazarak veya bir terapistle çalışarak onu dışarı çıkarmak.), Yeni Anlamlar Arayışı ( Yas sadece geçmişe değil, geleceğe de dair bir süreçtir. Bu sevgiyi ve acıyı taşıyarak nasıl bir insan olacağım? gibi sorulara cevap aramak, yası pasif bir acı çekme halinden, aktif bir anlam inşa etme sürecine dönüştürür. ) gibi yolları içermektedir.

Yas, ödenmesi gereken hüzünlü bir vergi değil, sevgiyle kurulmuş bir hayatın doğal ve onurlu bir maliyetidir. Bireyin kendi içsel dünyasında tamamlaması gereken bir görevdir. Gerçek iyileşme, duyguyu “aşmak” değil, onunla bilgece ve şefkatle bütünleşmektir. “Yas, sevginin ve bağlanmanın kaçınılmaz yankısıdır. Onu hissetme kapasitemiz, sevme kapasitemizin bir ölçütüdür…”

“Bu yolda kendimize sormamız gereken soru, ‘Bu acıyı nasıl bitiririm?’ değil, ‘Bu acıyı nasıl taşırım?’ olmalıdır. Duygularımıza sahip çıkmak, en nihayetinde, kendimize olan sevgimizin ve saygımızın en yüksek ifadesidir.

Cem İnak Klinik Psikoloji YL-Danışman

instagram.com/cem_inak

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

ELLER YUKARI

ELLER YUKARI

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil