Bir aile daha dağıldı. Bazı güzel insanların birliktelikleri, yaşamdaki mutluluklar adına, diğer insanlara da ümit verir. Bu çift de onlardandı fakat zarafeti timsali olan beyanatında, örnek çift olmanın ağırlığını hissettiklerini ve böyle bir ağırlığı taşımanın zor olduğundan dem vurdu. Çok da haklı mutlaka, böyle bir nitelemeyi senelerce taşımak zor gerçekten ! Aile toplumun en küçük grubu oluyor. Toplum; değişik grupları içine alan büyük grup, milletse; belli bir coğrafyada yaşayan en büyük grup. Bunlar benim tanımlamalarım ve eksikli, gedikli olması muhtemeldir. En küçük grupları dağıtmak, toplumları çözüp, yok etmede kullanılan bir yöntem. Okullarda Sosyoloji dersi ile pek yıldızım barışmazdı. Sınıfı geçeyim diye kitabının üstünde uğur böceği gezdirdiğim derslerdendi. Okul hayatım boyunca, bana özel batılımdı bu ritüelim. Soyuttu sosyoloji, benim kafa somutlara daha alışkındı ama tek sebep de bu değildi sanırım. Felsefeyle yıldızım barışıktı. En soyut olan da felsefedir halbuki. Severim felsefe hınzırını. İşte her şey sevmekle ilgili oluyor. Evliliklerin sonlanması da sevginin bitme durumlarında gerçekleşen bir olay. Üzücü elbette, en çok da çocuklara. Çocuklar yetişkin olduğunda dahi ebeveynlerin birlikte yaşıyor olmasını tercih eder. Onların birliktelikleri, çocukların hayatının en büyük konforu olmasının yanında, iki sevilen kişiye birden aynı zaman diliminde ulaşabilmek böyle mümkün olur. Öte yandan, sevginin bittiği yerde durmak da çok zor. Sevmeden ve sevilmeden yaşamaksa neredeyse imkansız fakat hayat da zoru sever maalesef !
Hep söylerim. Söylerim, çünki böyle olduğuna gönülden inanıyorum. Sevmek, insana mutluluk, sevilmekse huzur verir. Herhangi bir şeyi veya bir kimseyi sevmek, mut kapısını aralar. Aralanan kapıdan, dalga dalga gelip, bedenimizin saran ılık hava gibi, mutluluk bütün bedene yayılır, ayaklar yere basamaz olur. Sevilenin illa ki bir insan olması gerekmiyor. Bir kedi, bir kuçukuçu, yahut saksıda bir çiçek, hatta bir yer, bir mekan da olabilir. Söz gelimi daha önce de yazdığım gibi, burası, yani Kuşadası da bir mut kapısı. Nedeni; denizden gelen negatif iyon ve tepelerin oluşturduğu ley hattının vücudumuza verdiği pozitif enerji yanında, Kuşadasının kalbe de dolması, kendisini güzellikleriyle sevdirmesi. Sevdiğinin yanında olmak, sevdiğini yaşamak insanı mutlu eder. SEVMEK İnsanı MUTLU Eder.
Sevilmekse huzur verir. Huzur duygusuyla bizi ilk tanıştıran da annemizdir. Annesi tarafından şartlı sevilen kişiler, ömrü billah huzuru arasın dursun artık… Bulamaz…İçi yüreği kaynar kazan, fokur da fokur olur… Neden ?.. Şartlı sevilmek, aslında sevilmemektir de ondan. Şartlı sevilen, bilinç düzeyinde, sevildiğine inanır, ama bilinç altımız, şartlı sevginin, sevilmemek olduğunu çok iyi bilir. Bu yüzden bu kişiler hayatı boyunca anne etrafında döner durur. Yılmadan usanmadan anneden alamadığını almaya çalışır. Sevgisini dilenir aslında ama nafile. Yaptıklarıyla göze girmeye çalışır. Evliyse eğer, bu uğurda eşini dahi anneye feda edebilir. Mecburdur bunu yapmaya, en kıymetlisini anneye feda etmek, anneyi kazanmasını sağlayacak en büyük fedakarlıksa, onu da yapacaktır. İnsan bedensel gelişiminde ve psikolojik gelişiminde birbirini takip eden dönemlerden geçer. Bu dönemlerin herhangi birisi sağlıklı bir şekilde yaşanıp sonlandırılmazsa, bir sonrakine geçiş gerçekleşmez orada takılı kalınır. Sağlıklı anne çocuk ilişkisi yaşayan, yani anneden karşılıksız sevgiyi alabilen çocuklar, yetişkin olduğunda, karşı cins tarafından sevilmede huzuru, kendi sevgisinde mutluluğu bulur. Tamamlanır insan, birleşip bütünleşir. Dış dünyaya karşı yalnız değildir artık. İki kişidir ve güvendedir, öyle hisseder. Huzurun ve mutluluğun alasını yaşar.
Peki ya öyle olduğu halde, bunu hissedemiyorsa. Yani iki kişi olduğu halde kendisini tek hissediyorsa. Kimi evliliklerde, genellikle ilerleyen zamanlarda, olur böyle. Bugün okudum ilkeli adam boşanmasına müteakip bir paylaşımında, eşinin kendisinden, bir yıl önce duygusal göçü başlattığını söylemiş. Böyleydiyse eğer, zarif eş, kendisini göçten çok daha önceki zamanlardan beridir, tek başına hissetmiş olmalı ! İlkeli adam, Mayısta bulmuş suçu ! Romantik bir değerlendirme olsa da, aslında biraz sorumluluktan kaçış izleri taşıyan bir söylem. Oysa tek başına olduğunu hissetmek, ne büyük huzur eksikliğidir bu hayatta. Bu çiftin her ikisi de, toplumda saygın ve saygıyı hak eden kişilikler. Adam gerçekten, ilkelerini günlük menfaatlerine kurban etmeyen birisi olduğunu kanıtlamış .Kadınsa hanımefendiliği zerafetle bütünleştirmiş sevimli, güzel bir insan. Adamın paylaşımı biraz pişmanlığın izlerini taşıyor gibi ! Yaşamda herşey mümkündür. Özellikle de hatalar çok mümkündür bizlere. Belki telafiler de mümkündür. O paylaşım da, telafinin ilk adımı olabilir belki. Haklarında hayırlısı neyse, Allah onu nasip etsin inşaAllah demek düşer bizlere.
Sevgilerimle, sevgi özgürlüğün çocuğudur der Eric From. Doğru der.
Dyt. Güner Erbay