Ana Sayfa Yazarlar 18.07.2023 493 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

HÜ’NÜN DAYANILMAZ CAZİBESİ

20 Temmuzda üniversite yerleştirme sınav sonuçları açıklanacak. Öğrenciler puanlarına göre tercihlerini yapacaklar ve bir ömür boyu bu dünyada üstlerine giyecekleri aksesuarı edinmekte, ilk basamağa adımlarını atacaklar. Şimdiden hepsine hayırlı olsun diyorum.

Yazının başlığını Milan Kunderadan ilham almışım gibi olmuş. Dayanılmaz kelimesi onu hatırlatıyor. Yazıyı yazdığımda bir şey hatırlatıyor bu bana, sanki böyle bir şey vardı ama ne dedim demesine. Tabiki de hatırlayamadım, ta ki onun gittiği haberi gelene değin. Gittiğini okuyunca, Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni hatırlamamla, köşeli jeton düştü…Çok yıllar evvel okumuştum. Polonya ve Çekoslovakyada geçen bir hikayeydi.

Geçenlerde dünya Hacettepeli mezunlar günüymüş. Kim düşündüyse tebrikler. İnstagramda okuyunca öğrendim. Ben de HÜ’ nün mezunlarındanım; ayy benim de günümmüş bugün deyip, acele acele sevindim kendi kendime nedense. Akabinde hemencecik anılar canlandı hafızamda.Her biri sevimlilik abidesi gibi dikildi karşıma, fakat ben bugün ismine takıldım. Neden Hacettepe Üniversitesi demişler? Üniversitenin bulunduğu yerin ismi olduğunu ve İsim hikayesini biliyorum elbette. Vakti zamanında, burada yaşayan, herkesin Yağlı Dede dediği muhterem bir zat varmış. Bu kişi iyilikseverliği ve yaptığı rüya yorumlarının gerçekleşmesiyle ünlenenmiş.Yağlı dedenin ölümünden sonra, bölge halkının mezarını ziyaretlerinde dilekte bulunmaları, buraya hacet tepesi denmesine sebep olmuş. Bölgenin isim hikayesi böyle fakat ünivetsiteye neden hacettepe ismi tercih edilmiş düşündürücü. Düşündürücü çünki kısaltılmışı HÜ oluyor. HÜ’nün anlamını bilmeden bu ismi koyduklarını düşünmek büyük safdillik olur kanımca. Allah ismindeki a ve l harflerinin harfi tarif yani belirtme edatı olduğu, dolayısıyla Allah isminin esasının h sesinde olduğu söylenmekte. Alıp verdiğimiz her nefeste hu ve hü deriz, h Allah, u ise ruh demektir. Hani hamilelere nefes egzersizi yaptırılırken derin bir hu ile nefes aldırılır sonra kısa kısa hü ile verdirilir. Yeni bir can dünyaya gelirken hu ve hü seslerinin ona eşlik etmesi ne kadar da anlamlı değil mi ? Türkiyenin en büyük üniversitesi ve hastanelerinden birisine koyulan ismin kısaltılmış olarak HÜ olması, uzun haliyle de Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri olması size de enteresan gelmiyor mu? İsmin uzun olanını ve kısaltılmış olanını işitmenle birlikte UMUT doluyor yüreğe. Hacettepe Üniversitesi; Dılektepe Üniversitesi, Hacettepe Hastaneleri; Dilektepe Hastaneleri oluyor…Kısaltılmış şekliyle, HÜ olaraksa, Allahı ve Ruhu simgeleyen seslerin hastane ve büyük bir üniversite adı olması bana hem şirin, hem zekice bir fikir, hem de Manidar geldi. İsmi belirleyen kişilerin bu bilgilerden yoksun olduklarını düşünmek mümkün müdür ?! Değildir elbette! Senelerce dilek tepesi olarak kullanılan yer böylelikle günümüzde de aynı amaçlarla kullanılmaya devam ediliyor. Ankaranın önemli ley hatları üzerinde olduğunu düşününce, durum daha da anlam kazanmıyor mu ?

Öğrenim hayatım boyunca yurtta kaldım. Büyük güzel bir yurttu. İki erkek bloğu bir kız bloğu vardı. Üç bloğu da zeminde birleştiren bir kantini, ortak çalışma salonları ve upuzun bir koridor. Koridorda tüm öğrenciler volta atardık. Bir nevi kapalı yürüyüş yolu gibiydi. Kız yurdu yedi katlıydı, girişte kızlara ait çalışma salonu, ütü ve fön odası, müdürün ve memurların odası bulunuyordu..

Katlara çıkan geniş mi geniş döner bir merdivenimiz, merdivenin ortasında da bir o kadar geniş bir boşluk yer alıyordu. Öyle çok merdiven çıkardınız ki kendinizi gökyüzüne tırmanıyor zannederdiniz, çünki her bir katı çıkmak için aslında dört kat olmasa bile, en azından iki kat kesin çıkılırdı. Binanın dört yönünde eşit sayıda odaları olan bir binadır yurt binası. Döner merdiven dört yönü dönerken her yönün odalarının yer aldığı koridorlarla birleşir. Yurdumuz yedi katlıydı ama dediğim gibi ondört katlı gibiydi yada en azından on kat kesindi. Haliyle odaların tavan yüksekliği oldukça uzundu. Severim uzun tavanlı odaları; ferahlık duygusu verir. Sular üçüncü kattan sonra genelde akmazdı. Sık sık aşağı katlara inmek zorundaydık. İlk sene gelenler en üst kata yerleştirilir, yıllar geçtikçe aşağı katlara indirilirdi. Dolayısıyla ilk sene banyo yapmak imkansız gibi birşeydi, fakat yurt Hamamönüne çok yakın oldugu için sorun olmuyordu bize. Manzaraysa muhteşem. Ben de o ilk odamı çok sevmiştim. Bütün Ankarayı gören bir manzarası vardı. Çankayaya doğru her yer ve bir çok yol görünür, geceleri yollar ışıklı hatlar halinde parlarken, pencereden dışarı bakınca ruhun da aydınlanırdı . O zamanki ruh da cıvıl cıvıl, renklerinin en canlı olduğu vaziyette!

Elbette bir çok anı var. Her birini anlatmaya kalksam, benim için çok eğlenceli, sizler içinse çok sıkıcı olacak. Ben de en güzelini seçip, sadece ondan bahsedeceğim…Merdiven sohbetlerimizden. Odada dört kişi birlikte yaşarken, kafanın daha iyi uyuştuğu, en samimi olduğunla merdivenlerde oturup, diğer oda mensuplarının bilmesini istemediğin, iç dünyanla ilgili sorunlarını, dertlerini ,sıkıntılarını yahutta sevinçlerini, mutluluğunu, hayattan beklentilerini paylaşırdın. Bazen de aynı sınıfta okuduğun arkadaşlarınla soru cevap şeklinde ders çalışırdın. Poponun altına bir defter koyup, saatlerce beton üstü muhabbet!..Bir daha asla eşi benzeri yakalanamayacak olan, ne harikulade dostluklar yaşanırdı o merdivenlerde.. Bu çeşit bir dostluğu yaşayabilmek; birbirimizden herhangi bir menfaat beklentimiz olmadığı ve her yönden eşit olduğumuz içindi. Tabiki o zamanlar bunun farkında değildik. Merdiven sohbetleri, bizim yurdun geleneksel ritüeli olmuş durumdaydı. Her yeni gelen durumu hemen kavrarken, adaptasyonu jet hızında gerçekleşirdi. Böylesine tatlı bir sohbet kaçırılacak bir şey olamazdı. Bir raconu da vardı bu sohbetlerin. İki kişi merdivenin bir köşesindeyse kimse yanlarına gidip rahatsız edemez, usulca uzağından geçilir, konuşmaları asla dinlenemez, niye benle değil de onunla konuşuyorsun tiribine de girilemezdi. Üçüncü bir kişinin ilave olabilmesi iki kişi teklif ederse mümkündü. Teklif üçüncü kişiden gelemezdi. O sohbetlerin o kadar tatlı olmasının bir sebebi de, yurt binasının hacet tepesinde konumlanmış olması olabilir mi acaba?! Kim bilir, öyleymiştir belki. Benim için, en azından, tüm merkez kampüsün çok güzel bir aurasının olduğunu iddaa etmem mümkündür.

Bu sene üniversiteye başlayacak öğrencilere ve halihazırda okumaya devam eden öğrencilere mutlu anılarla dolu başarılı yıllar diliyorum.

Sevgilerimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

KİTAP FUARI İZLENİMLERİ

KİTAP FUARI İZLENİMLERİ

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil