Son dönemde Kuşadası’nın her köşesinde gördüğümüz hepsi birbirinden güzel heykellere yönelik, yapay bir antipati oluşturulmaya çalışılıyor.
Dünyanın her yerinden Kuşadası’na gelen heykeltraşların ürettiği heykellere yersiz bir tepki var.
Dünyada da, heykellere yönelik zaman zaman tepkiler oluşabiliyor.
Mesela, Londra Parlamento meydanında bulunan Winston Churchill’in heykeline yönelik gösteriler hala aklımızda.
Gerici bir toplum olduğumuz için heykellere tepki gösterdiğimizi asla düşünmüyorum.
Dünyanın en modern toplumlarında bile heykellere tepkiler gelişebiliyor. Heykeller koruma altına alınabiliyor.
Aynı tepkiler, çeşitli sporlara yönelik olarak gelişebiliyor.
Boks, at yarışları, deve güreşleri, horoz dövüşleri hayvan seven kişiler tarafından linç ediliyor.
Bunlara şaşırmamak ve bu türden tepkileri anormal görmemek gerekiyor.
Ancak, turizm kenti Kuşadası’nda, hiçbir kitleyi rencide etmeyen müziğe, doğaya ve yaşama olan bağlılığı ifade eden heykellere gösterilen tepkileri anlamakta güçlük çekiyorum. Bu heykeller herhangi bir siyasi figür içermiyor. Yine Neopolis ismine yönelik tepkiler de yersiz..Antik dönemden kalma bir ismin kime zararı olabilir.
Bu heykeller, hiçbirimizin manevi değerlerine hakaret etmiyor.
Bu heykeller, kentin kimliğine zarar vermiyor, tam tersi kentin kimliğinin altını kalın harflerle çiziyor.
Ben Kuşadası’nda gerçekleştirilen 4. Uluslararası Neopolis Heykel Sempozyumunun kent kimliği ile örtüştüğünü düşünüyorum…Kuşadası; kültür, sanat ve turizm kenti olarak anılmalı..Bu kentte at yarışı, horoz dövüşü, cinayet ve kavgalar ile bir mesaj veremeyeceğimize göre, sanata ve kültüre devam etmeliyiz.