8 Mart Dünya Kadınlar Günü geliyor.

Yine kalemimizi kadınlardan yana kullanacağız. Onların daha çağdaş, daha aydınlık ve eşitlikçi bir dünyada yaşaması için haberler yapacağız.

Bugüne dek kadınların mücadelesini konu alan çok haber yaptım.

Kimileri unutamayacağım izler bıraktı.

Ben “türban” ile “başörtüsü” arasındaki farkı çok önceden bu yana gören bir kadınım.

Benim annem de, anneannem de, babaannem de başörtülüydü.

Ama türban ile hiç tanışmadılar.. Başörtüsünün bende böyle bir karşılığı vardır.

Bu yüzden başörtüsü özgürlüğünü savunurum, türban ise bana uzak gelen siyasal bir simgedir…

Ne yazık ki kendini sosyalist ve çağdaş gören pek çok kadın bu ayrımı yapamıyor.

Başörtüsü özgürlüğü dediğimde bunu türban özgürlüğü demişim gibi algılıyor. Çok yazık..

Bu nedenle  kadınlar çoğalamıyorlar, 8 Mart’lar da güdük kalıyor.

İçinde yer aldıkları partilere aday bulabilmek için kapı kapı dolaşıyorlar, sonunda birini ancak ikna edebiliyorlar.. Atatürkçü olduklarını iddia edenler ise, Atatürk’ün annesinin ve kız kardeşinin başörtülü olduğunu unutuyor.

Kadın isterse başını örter, isterse kapatır diyemiyorlar…

Kadının siyasal bir araç olarak kullanılmasına karşı çıkmak yerine, başını inançları doğrultusunda örten kadınları dışlayarak, alay ederek çağdaş olacaklarını sanıyorlar…

Asıl çağdaşlık, başı örtülü annelerin başı açık kızları olabilmektir…

8 Mart’a kadar daha yazılacak çok konu var…

Ama içime ukde olan bu konudan başlamak istedim.

Çağdaşlık, giyim kuşam meselesi olsaydı keşke..

Keşke, bu kadar basit olsaydı, kadınlar için tek sorun başörtüsü olsaydı…

Türbanla kadınları kullananların bu meselede ne kadar vebali varsa, türbanla başörtüsünü karıştıranların ve her başörtülüyü türbanlı sananların da vebali büyük. 

Maalesef ki; bazıları her sakallıyı dedesi sandığı gibi, her başörtülüyü de türbanlı sanmakta..

Bugün; 21 yüzyılda kadınlarımız hala bu konu üzerinden manipüle ediliyor.