Ana Sayfa Yazarlar 22.08.2024 254 Görüntüleme

Şair , Yazar

Anlam Arayışı

İnsan tek başına ele alındığında zayıf bir canlı türüdür. Birlikte hareket etmeyi, yani bilişsel beceri yeteneğini yetmiş bin yıl kadar önce geliştirmeseydi muhtemelen akraba hominidler olan Erectuslar, Denisovalar ve Neandertaller gibi yaşama tutunamayıp yok olup gidecekti.
Yaşama tutunmayı bilişsel beceriler geliştirerek başarabildi. Kalabalık guruplar halinde yaşamayı öğrenmesi, işbirlikleri geliştirebilmesi, düşüncede soyutlama yeteneğini kazanması, iş ve çalışmada örgütlenmeler ve örüntüler geliştirmesi sayesinde yok olmaktan kurtulan insan türü çeşitli düzenler, devletler, uygarlıklar kurarak gezegenin en güçlü canlı türü olmayı başardı.
İnsan türü yaşama tutunma yolculuğunda açlık, salgın hastalıklar ve kendi türü ile yaptığı savaşlarla boğuşarak bugünlere geldi.
Kalabalık birlikler halinde olmak bir zorunluluktu. Bu durum sosyalleşmeyi beraberinde getirdi. Topluluk halinde olmasa türümüz insanlaşamazdı. İnsanlaşma deyince de tamamlanmış bir durum olarak anlamamalıyız. İnsanlaşma yolculuğu sürmektedir. İnsanlaşmaya devam ediyoruz. Ve henüz orman yasalarının çeperini kırıp- yarıp çıkabilmiş değiliz. Halen gezegenin her yerinde güçlü olan güçsüz olanı yemekte- ezmekte- sömürmektedir.
Bu da orman yasasıdır. Yani yabanıl-hayvani yasa.
İnsanlaşma ancak orman yasasından çıkıldığında insana özgün bir genel yasa oluşturulup ona uymaya başladığımızda tamamlana bilecek bir düzeyi ifade eder.
Günümüzde türümüz belirgin olarak sancılı bir süreci yaşamaktadır. Orman yasalarının çarpıcı etkilerinin yarattığı bunalımlı bir dönemdir yaşanmakta olan.
Yetmiş bin yıldan bu yana düşünebilen türümüzün bilişsel bilgi ve becerileri, özelliklede tarım devriminden sonraki on bin yılı aşkın dönemdeki bilgi ve tecrübe birikimi genel olarak, dillerin gelişimi, vicdan, muhakeme, empati vb. yeteneklerin oluşumu, belirli bir insan düzeyinin oluşumunu sağlamıştır.
Oluşan insanlaşma düzeyi ile gezegenimizde yürürlükte olan yasa olan orman yasası arasında bir çelişki ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu çelişki açıkça gerçekleşen bir takım dünya pratikleri karşısında yönetimler düzeyinde değil ama halklar- toplumlar nezdinde gösterilen reflekslerde ifadesini bulmaktadır.
Belirgin haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında toplumların paralel ve eşdeğer tepkiler geliştirmesi bunu göstermektedir.
Gelişen insan ve insani değerlerin uygulama alanı bulamaması türümüzde yaşam karşısında sıkıntılı durum yaratmaktadır.
Bu düzlemde ele aldığımızda bu durum günümüz dünyasında türümüzü oluşturan her bir bireyde mutsuzluğa yol açmaktadır.
Yaşamdan keyif almama
Anlamsız bulma
Güvensizlik hissi
Hiçlik duygusu
Derin yalnızlık duygusunu yaşama
Sevgisizlikten yakınma vb. çağımız insanın yaşamakta olduğu ruhsal sarmallardır.
Görünüşe bakıldığında herkes şen- şakrak görünse de – görünmeye çalışsa da esas olarak ezici çoğunluk derin bir yalnızlık duygusu içinde kıvranmaktadır.
Kapitalist üretim tarzı çıkarcılığı ön plana çıkarmıştır. Zaten özünde insan doğasının bencil bir doğa olduğunu göz önüne alırsak kapitalist düzenin bu doğayı şımartan ve bileyen etkisi ile muazzam bir bencillik genel geçer hal almış bulunuyor.
Bencillik artıkça başkasını sevme, başkasını düşünme, dayanışma ve paylaşma duyguları azalmak durumundadır.
Bu durum artık zirvesel bir hal almış, ebeveynler ile evlatlar arasında bile bencilce yaklaşımlar sırıtır düzeye ulaşmıştır.
Hal böyle olunca sevgisizliğin oluşması, güvensizlik, yalnızlaşma ve sonuçta da anlamsızlık ve hiçlik duygularının oluşması kaçınılmaz olmaktadır.
İnsan soyu bu girdaptan çıkmak zorundadır. Orman yasalarını aşma yolunda evrimleşme süreci devam etmektedir. Yaşanan bu sancılı haller insana özgün ve uygun yasaların ( sevgiyi egemen kılacak olan mülkiyette eşitlik ve aidiyetin, biatın sıfırlandığı özgürlük yasası ) egemen kılınması ile ancak ortadan kalkabilir.
Yaşama bir anlam yüklenmedikçe yaşamdan keyif almak mümkün değildir.
Anlam yükleyebilmek için ise sosyo- ekonomik düzenin buna uygun olması gerekir. Toplumda konumsal- sınıfsal uçurumların olmaması ve herkesin insanca yaşayabildiği eşit ölçekte özel varlıklara- mülke sahip olması gerekir.
İnsan türünün evrimi belli bir insanlaşma düzeyine ulaşmış bulunuyor. Bu düzeye yakışan yaşam artık eşitlik ve özgürlük koşullarının oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.
Önümüzdeki bir kaç yüzyılda insanlık anlamlı bir yaşamı yaratmayı mutlaka başaracaktır.
Kıtlıklarla – açlıkla ve salgın hastalıklarla baş etmeyi öğrenen ve bunu başaran insan türü savaşsız ve silahsız bir düzeyi, eşit ve özgür bir düzeyi de yaratmayı başaracaktır.

Doğan Karaağaç
21 Ağustos 2024

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil