Geçerli ve tüm dünyada-tüm toplumlarda- yürürlükte olan yasa hiç kuşku yok ki orman yasasıdır. Orman yasası çok hücreli organizmaların ( canlı türlerin) gezegenimizde oluşmaya başladığı zamandan bu yana, yani iki buçuk milyar yıldan bu yana, var olan ve geçerlilik arz eden bir yasadır. Orman yasası biyoçeşitliliğin ( tüm canlı türlerin) hayata kalmak için kendilerini yaşatmayı esas aldıkları biyo-reflekstif öze dayanır. Biyolojik temel güdülerin güttüğü bir canlı yaşamdan söz ediyoruz. Yani orman yasası hayvansal bir yasadır.
Türümüz gelinen aşamada kendisine insan sıfatını bahşederek hayvanlardan ayrıldığını ve farklı olduğunu iddia etmekte, bunu savunmakta ve savlamaktadır. Bu iddia ne kadar somut ve ne kadar gerçekçidir ? Orman – hayvan yasasının özü; Güçlünün güçsüzü, büyüğün küçüğü yutması ise bu yasa gezegenin dört bir yanında yaşam sürdüren tüm toplumlarda geçerli olan temel yasa olmaya devam etmektedir.
Bu durumda “biz farklıyız, üstün bir türüz, insanız ” demenin hiç bir hükmü ve inandırıcılığı olmasa gerek. Kimi varlıklı ve iyi yaşıyor Kimi yoksul yaşamadan kocayıp ölüyor. Güçlü olan Amerika tüm dünyada borusunu ötürüyor. Askeri gücü olan İsrail 40 bini aşkın kadın ve çocuğu tüm dünyadaki güya insan popülasyonunun ! gözü önünde bombalarla öldürüyor. Adaletsizlik dünyanın her yerinde gözle görünür bir düzeyde apaçık sürüyor. Her gün dünyada milyonlarca hayvanı avlayıp, kesip biçerek ve yiyerek sürdürdüğümüz bir yaşamın sahibiyiz. Neden? Çünkü biz hayvanlardan düşüncede soyutlama yeteneğimiz sayesinde güçlü duruma gelmişiz. Yani onlar karşısında güçlüyüz ve güçsüz olanı kesip-biçip yemeyi bir hak olarak görüyoruz.
Orman yasasının yürürlükte olduğuna ve insan türünün de buna tabi olmaya devam ettiğine dair somut örnekler çoğaltılabilir Bütün bunlar ortada iken orman yasasının aşıldığı iddiası beş kuruşluk bir değer taşır mı? Taşımaz. İnsan olduğumuz, hayvanlardan farklı olduğumuz iddiasının inandırıcı olması için orman yasalarını aşmamız- terk etmemiz gerekir. Ve orman yasaları yerine insan yasalarını geliştirmemiz ve uygulamamız gerekir. Bunları yazarken insanlaşma yolculuğuna çıktığımız ve bu yolda yürüdüğümüz, azbiraz mesafe aldığımız gerçeğini yok sayıyor değilim.
Elbette insanlaşma sürecinde olduğumuzu ve gittikçe orman yasalarını inceltme yönünde çabaladığımızı görüyor ve biliyorum. Ancak ne var ki insan türü geldiği ana damarından- köklerinden radikal bir kopuşu ve uzaklaşmayı henüz başarmaktan uzaktır. Bilişsel beceri ve yetenek geliştirerek girdiğimiz insanlaşma ve hayvanlar aleminden ayrışma yolunda güçlü bir atılıma, vicdan ve merhametin merkez edinildiği, empatik becerinin egemen kılınmasına ihtiyaç vardır. Bunun olabilmesi için türümüzün hayali gerçekliklerden arınması ve somut gerçekliğe yüzünü dönmesi gerekir. Düşünen insan- Homo Sapiens’ten bu yana tüm tarihi boyunca ( ki bu yetmiş bin yıl kadar bir süreçtir) hayali kurgular kurup onlara sıkı ve köktenci bir inanma ile gerçekliğe dönüştüren, yani hayalinde yarattığı kurguları gerçek mertebesine çıkarıp onlara bağlanarak bu güne yürüyen türümüz artık bir makas değişikliği yapma zorunluluğu ile karşı karşıyadır.
Orman yasalarının geçerli olduğu dünyamızda insan popülasyonunun ezici çoğunluğu mutsuz ve yaralı bir yaşamın sahibidir. Bu durum bilginin ulaştığı seviye ile artık bir çelişme içindedir. Düşünen ve düşündüğünü de bilen bir seviyeye gelen türümüz yeni seviyesine denk evrensel ölçekte insan yasalarını geliştirmek durumundadır. İnsan yasasının özü şudur; Güçlünün olmadığı ve dolayısıyla borusunun da ötmediği, Büyük olanın küçüğü yutmadığı, İnsanın hayvanı kesip biçip yemediği, Herkesin onurluca yaşama imkanına sahip olduğu, Silah üretim ve kullanımının olmadığı- olanların da imha edildiği, Yoksul ve varlıklı statülerin kalmadığı , herkesin eşdeğer olduğu ve eşit olanaklardan yararlandığı… koşulları ve çerçeveyi kapsar. Bu imkansız bir dünya istemi midir? Hayır değildir.
Lakin insanın henüz insanlaşmadan uzak olan doğası böyle bir dünyanın oluşumu önünde engeldir. Bunun olabilmesi için düşüncede bir hızlı evrime ihtiyaç vardır. Hayali gerçekliklerden vaz geçmek ve gerçekliğin kendisinin bilincine ve kavrayışına ulaşmak en birinci ve temel adımdır.
Doğan Karaağaç 12 Kasım 2024