FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Yazarlar 19.06.2023 516 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

BİCİ KIZIN ÇULU

Ben çocukken, anne diyerek değil de, baba diyerek ağlayan çocuklardandım. Hani o meşhur oidipus kompleksini geçirene değin, babacılık, zirvelerde gezindi durdu bende, anneyi gözüm göremedi. Bu durum için bilinen yaş aralığı 3 ile 6 yaştır. Neyse ki, bende altıyı bulmadan önce sönümlendi… İlk okula başladığımda, dümen çoktan anneye dönmüştü.

Babam otoriter olmasının yanında, zaman zaman çok tavizkar da olabiliyordu. Kendisini şekilden şekile sokmamıza ses çıkarmazdı. Saçlarını ortadan ayırıp, başına yapıştırır, annemin baş örtüsünü de başına bağlayınca, karşısına geçer ablamla kikirderdik. Evde körebe oynamalarımızı, aldığı masal plaklarını pikaba koyup bizimle birlikte dinlemesini, okul öncesi döneminde, ablamla ikimizi iki yanına yatırıp, Güliverin Gezileri ve Robinson Crusoe’yi okuyuşunu, kendisinin uydurmuş olabileceğini tahmin ettiğim, Bici Kız masalını anlatışını unutabilir miyim. Anlattığı masalın en hoşuma giden yeri, bici kızın üstündeki kıyafet yırtılınca, çulum çulum deyip uçuverdiği kısımdı. Hafızaya nasıl yer ettiyse; hayatım boyunca bozum olup utandığım durumlarda, bici kızın çulunu üstümde hissetmiş, benim çulum yırtılmışcasına uçup gitmek arzusuyla dolmuşumdur. Merak edenler olursa; bici keçi demek, yani masalın adı keçi kız demek oluyor. Masadaki kız; keçi gibi inatçı ve keçi gibi doğaya hakim bir tiplemede.

Okul döneminde ise; okumamız için her türlü hikaye ve masal kitabı önümüzde oldu. Grimsten Masallar, La Fontenden Masallar, Dede Korkut Masalları, Milliyet yayınlarının hikaye kitabı( Çalgıcı Yanko bu kitaptaki bir hikayeydi) Don Kişot, Jules Verne’nin kitapları gibi. Şimdi düşününce hayal dünyamızı geliştirmek için çok uğraştığını anlıyorum. Kimi zaman hep birlikte oturup, beraberce hayal de kurardık. En sık kurulan hayal, Uludağa gidip teleferiğe binmekti. Belki de o zamanlar, hemen her gece gidilen sinemalarda gösterilen filmler, genellikle Uludağda çekildiği içindi bu istek. Babam; düş dünyasında bizi bulutların üstüne çıkaran, otoritesiyle de yere indirip gerçeklerle uzlaştıran bir kombinasyon oldu… Bazen otoriteye direnme, itiraz etme güdüsü de oluşabiliyor zaman içinde. Direnme ve itirazda antrenmanlı olmak, hayatla gerektiği gibi baş edebilmek için, zorunlulukmuş meğerse.

Hayal kurma kapasiteni büyütdüğünde, insanın güçlendiğini, çok uzun yıllar sonra anlayabildim. Yaşam bazen, öylesine zorlar ki seni ve öylesine çaresiz durumlar çıkarır ki karşına, her şeye rağmen umut edebilmek için, düş dünyasının faaliyete geçmesi gerekir. Dini inancına ilaveten, düşsel evreninin varlığı ile ayakta kalabilirsin. İçinde bulunduğun durumun çıkış noktasının yokluğu, bir çok mantıksal nedenlerle desteklenirken, mantık ötesi bir inanç oluşturabilmek için, bu evrenin gelişmiş olması, kurtarıcı rol oynayabiliyor. Zaman içinde, hayal kurmakla plan yapmak birbirinin içinde, aynı potada eriyedebiliyor. Babam hayal dünyamızı geliştirmeyi hedeflemiş miydi, hedeflediyse bile, bunun bu denli işe yarayacağını tahmin ediyor muydu bilmiyorum.

Yazma hevesimin genleri babadan gelse bile, bir miktar, hülyalı bakışlarla dünyaya bakmayı bilmek, yazmayı perçinleyebiliyor. Babam yerel gazetelerde yazılar yazmasının yanında, gençliğinde birçok şiir de yazmış. Çocukluk dönemlerimizde, onun şiir defterinin elimizde gezdiğini hatırlıyorum, fakat sonra yok oldu. O da bir çok kitap ve plak gibi sık taşınmanın kurbanı oldu. Onun okuduğu kitaplarının içinde, en sevdiğimi Nil Gün’ün Mesnevisi oluşturuyordu. İçinde şiir şeklinde yazılmış birçok hikaye ve fikir vardı. Birde bülbülün güle aşkını belgeleyen siyah beyaz fotoğraf kareleri ! Okuduklarımın çoğunu anlayacak yaşta değildim belki, ama bilinçaltı diye birşey var ya, o her zaman devrede oluyor ömrümüz boyunca. Evi toplayıp başka diyarlara göçmek geleneksel alışkanlığımız olmuştu. Her hükümet değişikliğinde, babamın başka bir yere tayini çıkardı !

Ömrü boyunca dürüstlük mottosuyla hareket etti, çocuklarından da beklentisi buydu. İdealist bir insan olduğu için bizlere de bunu aşıladı, fakat şimdi anlıyorum ki, bu tavrı da biraz masalsı bir durummuş. Gerçek yaşamda idealistler zarar görmekten kaçamaz, fakat bu öyle içinize işleyen bir durum olur ki, zarar da görseniz tavrınızı değiştirmeye tevessül etmezsiniz !

Yazılarımdaki eski zamanlarda kullanılan kelimeler, babamın kelimeleridir. Son yıllarda onları daha çok kullanır oldum. O konuşkan birisiydi, hani mikrofonu başkasına vermeyenler vardır ya, tam da öyle. Şimdilerde ise ömrü boyunca yapmadığını sanki toptan yapıyor, dinliyor. O dinledikçe, benim dilimde onun kelimeleri daha çok yer bulur oldu. Bu da bir tür telafidir belki ; onun suskunluğunun bendeki telafisi. Zaman onun kelimelerini tırpanladıkça, bana intikal ettiler. Her birini her kullanışda yüreğim ılıyor… Babalar günü tüm babalara kutlu olsun diyor; bugün, sevgilerimi bütün babalara gönderiyorum.

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil