Artık, anılar da teselli etmiyor.
“Benim balonlarım vardı.
Onları kimler aldı?
Mutlu bayramlar vardı.
Kim bilir nerde kaldı.”
Bu şarkıyı hatırladınız mı? İbo söylerdi. (Tatlıses değil!)
Neden, hep geçmişe özlem duyarız? Sizlere, bu sorunun yanıtını kendimce vermeye çalışacağım.
Karabük, Yenişehir, 70’li yıllar… Yenişehir; Demirçelik Fabrikasının lojmanlarından oluşan, planlı ve modern dizayn edilmiş bir semt… 1937’de temelleri atılan Demirçelik Fabrikasında, çalışacak işçiler, mühendisler ve idari personel için modern bir yaşam alanı ihtiyacı doğmuş. Bunun için; fabrikaya göre daha yüksek bir rakımda, ormanlık alana yakın bir bölge tercih edilmiş. Son derece planlı bir yerleşim alanı oluşturmaya karar verilmiş. Mükemmel çevre düzenlemesi, bol yeşil alanı, asfalt yolları, şirin sokakları ve evleri ile hayranlık uyandıran bir semt hızla inşa edilmiş. Benim çocukluk yıllarım işte bu güzel mekanlarda geçti
Yenişehir ismi verilen bu semtin, fabrikaya uzak bir alanda kurulması ilginç değil mi? Bunun nedeni, fabrikanın yaratacağı hava kirliliğinden mümkün olduğunca uzak kalmak olabilir mi? Çalışanların fabrikaya ulaşımı için, çok güzel servis otobüsleri alınmış. Bunlar, o dönemin, farklı renklerde ve modellerde otobüsleriydi. Fabrika çalışanları için her şey düşünülmüştü.
Tek katlı bahçeli, garajlı evler. Hemen hemen hepsinin önünde son model otomobiller…. Sokaklarında bisiklete binen, oyunlar oynayan cıvıl cıvıl mutlu çocuklar…..Tüm evlerin bahçelerinde çiçekler, güller, meyve ağaçları, kuş sesleri… Kamelyalarda çay sohbetleri, tavla sesleri, şen kahkahalar… Çam, Kestane, Çınar ve Akasya ağaçlarının süslediği pırıl pırıl sokakları… Kulüpleri, yazlık ve kışlık sinemaları…. Basketbol, voleybol sahaları… O yıllarda; büyük şehirlerde dahi pek görmeye alışık olmadığımız tenis kortumuz bile vardı.
Hele bir havuzlu. bahçemiz vardı ki; ömre bedeldi. Her hafta sonu mutlaka caz dinlemeye giderdik. İlk dansımı orada yapmış, yüzmeyi de orada öğrenmiştim. Düğünler. konserler, toplu sünnetler, tüm sosyal etkinlikler havuzlu bahçede ve kulüplerimizde olurdu. Ülkenin en ünlü sanatçıları ve tiyatro gurupları gelirdi. Sinema salonlarımızda; Türk sinemasının ve dünya sinemasının vizyondaki en son filmlerini izlerdik. Yazlık sinemamız da vardı. Yaz akşamları yer bulmak için günler öncesinden bilet alırdık. İnanmayacaksınız belki ama; evlerimizde elektrik, çamaşır makinesi, buzdolabımız bile vardı! :)) 2002 yılı sonrasından değil, yaklaşık yarım asır önceden söz ediyorum!
Moda yakından takip edilirdi; İspanyol paça, mini etek ve apartman topuğun moda olduğu yıllardı…Bayramlarda ve özel günlerde şıklık yarışı yaşanırdı. Şimdi öyle mi? İnsanlar giyinmeyi unuttu! Komşuluk. Arkadaşlık, Dostluk. gibi kavramların gerçekten anlam bulduğu yıllardı. Sözün senet olduğu, insanların birbirine güven duyduğu yıllardı.
Kredi kartlarımız, internetimiz, cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız, evlerimizde kombilerimiz yoktu. Televizyonla bile çok sonra tanıştık. Fakat çok mutluyduk. Hayallerimiz vardı, yarınlardan umutluyduk. Ülkemiz, ailemiz ve çocuklarımızın geleceği için kaygılarımız yoktu.,…
Şarkı sözleri bile bambaşkaydı;
“Nasılda koşuşurduk bahçelerde.
Şarkı söylerdik mehtaplı gecelerde.
Sen bana, ben sana komşu evlerde…
Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz…” “
Okul yolu sensiz ölüm kadar sessiz…
Eylül’de gel okul yoluna
Konuşmadan yürüyelim.
Gireyim koluna…
Görenler dönmüş, hemde mutlu desinler.
Ağaçlar sevinçten başımıza konfeti gibi yaprak dökecekler
Yaprak dökecekler…”
Ne güzel sözler değil mi?
Şimdi öyle mi? “Tadı yok ne baharın ne yazın. Kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın…” Yaşam artık, Muzaffer İlkan’ın bu hicaz bestesindeki gibi… Savaşlar, depremler, afetler, ruhunu yitirmiş beton şehirler. Tüm bunlara rağmen yaşama tutunmaya çalışan insanlar… Bu cumhuriyet kenti Karabük’e yolunuz düşerse; Bir de şimdiki halini görün. Yazımda anlattıklarım aklınıza gelsin. Doğrusu görmenizi hiç istemem.
Sadece Karabük mü? Tüm şehirlerimiz gibi insanlarda ruhunu kaybetti.
Benim balonlarım vardı.
Onları kimler aldı?
Mutlu bayramlar vardı.
Kim bilir nerde kaldı.
Ne oldu bize böyle?
Artık anılar da teselli etmiyor…
İlyas ERBAY
ilyas.erbay@gmail.com