DOLAR
Alış: 34.18
Satış: 34.32
EURO
Alış: 37.02
Satış: 37.16
GBP
Alış: 44.35
Satış: 44.68
Hayvanlara Doğru Yaklaşım üzerine (5)
Sevgili okurlar insan soyunun hayvanlara yaklaşımı üzerine yapmakta olduğum değerlendirmeye ve bu konuda sizlerle sohbet etmeye devam etmek istiyorum. Tarihin ilk dönemlerinden başlayan insan soyunun hayvanları avlayarak yeme ve yaşamını idame ettirmenin bir yöntemi olarak bunu geliştirme pratiği düşüncede soyutlama yeteneğinin oluşumu ile nitel bir değişime uğramıştır. Düşüncede soyutlama yeteneği ile birlikte üretmeyi öğrenen ve başaran insan soyu artık hayvanları öldürüp yemekle kalmıyor onları rehin ve tutsak alarak biriktiriyor ve zapturapta alıyordu. Adına da evcilleştirme diyordu. Elbette ki bu rehin alma ve zorla tutma pratiği orman yasalarına uygun olmakla beraber objektif anlamda ele alındığında bir türün doğallığına, doğal yaşam akışına dışardan bir müdahaledir. İnsanın iradi müdahalesi ile ortaya çıkan bu süreç hayvan türünün aleyhine olmak üzere tüm insanlık tarihi boyunca sürmüş ve halen sürmektedir. Aslında bu korkunç bir durumdur. Bir canlı türünün diğer türlere karşı kendi yaşamını sürdürmek için içine girdiği ve bir türlü içinden çıkamadığı bencilce davranış kalıbıdır. Tarihsel gelişim içinde bu pratik, yani insan türünün hayvan türlerine uyguladığı kırım, kıyım, katliam, tutsak alma ve kendi yaşamının bir parçası olmaya zorlama, onları kesip biçerek yeme vb. pratik aslında çok korkunç bir zulümdür. Ancak bu pratiğin zalimliği insafsızlığı, vahşiliği hususu zorunluluk üzerine geliştiğinden ve kanıksandığından doğal bir pratikmiş gibi algılana gelmiş, olağan bir şey gibi, insanın doğal bir hakkı gibi idrak edilir olmuştur. Tabi ki kendi türü için bile empati kurma güç ve olgunluğuna henüz tam ulaşamayan insan türünün hayvan türlerine karşı bir empati kurmasını beklemek ileri ve şimdilik erken bir beklenti olur diyebiliriz.
Sevgili okurlar tarihin beli kesitlerinde insan soyunun kendi yaşamını sürdürebilmek için hayvan türlerine zalimane yaklaşımlarını, onları kesip, avlayıp, öldürüp, tutsak alıp özgürlüklerine doğrudan müdahale ederek doğal yazılımlarını mutasyona zorlama pratiğine anlam verebiliriz. Buna mecburdular. Yaşamlarını sürdürebilmek için buna zorunlu idiler. Tüm canlı alemde, hayatta kalma savaşında adapte olamayanların selekte olacaklarını biliyoruz. Bu adapte olamayanlar seleksiyona uğrarlar yasası sadece insan türü için işleyen bir yasa da değildir . Bütün canlı türlerinin mühattap olduğu bir temel yasadır. Ancak ne var ki hayvansal konumundan düşüncede soyutlama yeteneğini edindikten sonra çıkan ve insanlaşma sürecine giren soyumuzun insanlaştığı ölçüde hayvanlara yaklaşımında da bir değişime gitmesi ve insan olmaya denk bir pratiği geliştirmesi gerekmez mi? Mesela yeni çağa kadar insan soyu köpek beslemeye mecburdu. Köpek güvenlik kaygısı ile beslenmekteydi ve çok gerekliydi. Hem koruyucu hem de tehlikelere karşı uyarıcı rolü dikkate alındığında vazgeçilmez idi. Aynı şekilde kedi de insan soyunun yaşamı için önemli rol oynuyordu. Stoklanan yiyeceklerin fare vb. haşeratlardan korunması, veba vb. hastalıklara kaynaklık eden tehlikenin ortadan kaldırılmasında kedi önemli rolü olan hayvan türü olarak evcilleştirilmiş ve doğal yaşam akışına müdahale edilerek bu role zorlanmış ve yönlendirilmiştir. Ha keza at, eşek, katır, beygir, deve, lama, öküz, inek, keçi, koyun, tavuk vb. küçük ve büyük baş hayvan türlerinin, kanatlyı ve memeli hayvan türlerinin de yaşamın bir zorunlu dayanağı ve gerekliliği olduğunu biliyoruz. Durumu geriye dönüp baktığımızda anlıyoruz ve bir gereklilik olduğu üzerinde hemfikiriz. Ama bu anlama durumu ihtiyaç olduğu yere ve zamana kadardır. Mesela bu gün için fazla gelişmemiş kırsal coğrafya dışında Eşek, at, deve, köpek ve kedi vb. beslemenin, onları bir zoralımla kulübelerde, haralarda, kafeslerde , akvaryumlarda vb. hapis tutmanın, genetik yazılımlarına ters bir konumda evlerde yaşamaya mecbur bırakmanın gerçekçi ve kabul edilebilir makul bir gerekçesini kim izah edebilir? Nüfusun çok az bir kesiminin yaşadığı köylük alanlar dışında nüfusun ezici çoğunluğunun toplaştığı yerleşkeler olan büyük kentlerde, kasaba ve şehirlerde köpek ve kediye yaşamsal bir gereklilik vardır demek mümkün müdür? Ne güvenlik için köpeğe ne de fareler için kediye, nede yük taşımak için ata bir ihtiyaç olmadığı, bilim ve teknoloji sayesinde bu gereksinimlerin başka araç ve gereçlerle sağlanmakta olduğu hepimizin malumudur. Ancak giderek artan sayıda kedi, köpek, at ve kuş türü ve hatta kaplan ve timsaha kadar bir çok hayvan türü hayvan sevgisi iddia ve gerekçesiyle özgürlüğünden mahrum edilmekte ve kısıtlar altında yaşamaya mecbur bırakılmaktadır. Yaşamsal bir gereklilik olmaktan çıkmış bu hayvan türlerini insan soyu neden doğal mecrasına bırakmamaktadır? Hangi gaye ve amaca binaen bunları kısıtlı yaşama mahkum ve mecbur etmektedir?
Sevgili okurlar Her davranış bir ihtiyacın ürünüdür. Bir ihtiyaca tekabül etmeyen, ihtiyaçtan türemeyen davranış olamaz. Bu durumda şimdiki zamanda hayvan besleme ve onlara kısıtlı bir yaşamı reva görme yaklaşımı hangi ihtiyacın ürünü olarak devam etmekte ve neden giderek yükselen bir davranış ve tutum halini almaktadır? Bir sonraki yazımda bu sorulara cevap aramaya ve konuyu değerlendirmeye devam edeceğim. Hoşça kalın.
Doğan Karaağaç
27 Eylül 2023
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.