Ana Sayfa Yazarlar 2.10.2023 598 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

KURŞUN ve NAZAR

Altından sonra bir de bu madeni yazayım dedim. Kurşunun önemi radyasyonu geçirmeyip dur demesinden geliyor. E radyasyonu geçirmiyorsa, kim bilir daha nelere nelere geçit vermiyor, durduruyordur fikri doluşuyor akla

Yüzyıllar boyu nazar için kullanılan kurşun dökme ritüelini, rafa kaldırdık sayılır. İyi mi yaptık kötü mü, bilen var mı?Ben kararsız kaldım. Hurafe dendi. Bizde öyle olduğunu kabul ettik. Çok küçükken bir iki kere bana da döküldüğünü hatırlıyorum.. Kocaman bir çarşafın altına girip, yerde oturursun, birisi erimiş kurşunu su dolu başka bir kabın içerisine cos diye boca eder. O koca çarşafın altına giriş; işlem sırasında sıcak kurşun etrafa sıçrarsa, dökülen kişiye zarar gelmemesi içindir elbette. Çocuklar içinse olayı bir eğlenceye dönüştürür. Çocuklar bir yerlerin altına girmeyi sever nedense, hatta en çok masa altı tercih edilir. Sıcak sıvı maden birden soğuk suya girince, değişik şekiller alarak katılaşır. Kurşunu döken, oluşan şekillerden dökülen kişiye ait bilgiler verir. Bu kısım buram buram fal kokar. Kurşunun suyun içinde aldığı şekle göre kişinin durumunun tahlili yapılır. Sonra da orasına burasına bu sudan sürülür ve hatta içirilir. Kurşunun radyoaktif ışınları engelleyebilmesi; acaba nazar oluşturan kötü enerjiyi de uzaklaştırabilme marifeti yükler mi ona sorusunu çıkartır karşımıza. Olabilir mi ? Olabilir ihtimali var sanki. Hatta nazardan ziyade; evrende zaman zaman oluşan ve bizi olumsuz etkileyen dönemsel negatif enerjiden de bizi koruyabilir belki ! Bu konu bilimsel olarak araştırılmalıdır bence ! Bununla birlikte kurşun vücudumuz için son derece zararlı bir maddedir. Ağır metaldir ve vücudumuzun ihtiyaç duyduğu ( demir, bakır, çinko gibi ) metallerden değildir. Bedenimiz için toksik bir maddedir o. Dolayısıyla içinde katılaştığı suyu değil içmek ve sürmek, herhangi bir yere dahi bulaştırmamamız gerekir. Kurşun dökülme esnasında soluduğumuz havaya buharı ile karışma ihtimalinin olması sebebiyle, işlemin de, en azından açık havada (balkon gibi) yapılması gerekir diye düşünüyorum.. Bu sakıncalar göz önüne alındığında, kurşun dökme ritüelinin, rafa kaldırılması hayırlı olmuş gibi gözükmekle birlikte, yanlış olan kısımlar düzeltilerek kullanıma tekrar alınması tercih edilse mi ?. Benim kendi hayatımda görüp şahit olduğum; geçmiş yüzyıllar, binyıllar boyunca kullanımda olanları kolay kolay harcamamamız gerektiğidir. Üstünde araştırmalar yaparak( fizik kimya, tıp, biyoenerji) her yönüyle inceleyip, ondan sonra karar vermek daha doğru olsa gerek. Dış görünüşe bakıp bu şirktir bu günahtır diye yaftalamamak, araştırmak; olanı bilgiyle yorumlamak ileriye gitmenin doğru olan yolu değil midir? Fatiha süresinde söylediğimiz” bizi dosdoğru yola ilet” cümlesine karşılık gelen davranış şekli de bu olsa gerek. Benim kanaatimce; kurşun dökme eylemini, etraflıca değerlendirmek gerek.

İnsanların bedenlerinin etrafında aura denen bir elektromanyetik alan var. Bu alan bedenimizin koruyucu kalkanıdır; aynı dünyanın elektromanyetik alanının dünyayı uzayın zararlı ışınlarından ve meteorlarından koruduğu gibi. Auradaki bozulmalar zamanla sağlığımızı olumsuz etkiler. Koruyucu kalkanı bozulan insanlara nazarın daha kolay inmesi mantıklı bir çıkarımımızdır. Hatta daha önce de değindiğim gibi, belirlenmiş bazı amaçları olan, benim yıldız tozları diye isimlendirdiğim negatif evrensel enerjinin, böyle kişilere tesiri kuşkusuz daha yüksek olacaktır. Öyleyse ne yapıp edip aurayı tamir etmeli, onarmalı ve onu hemen her zaman güçlü tutmaya çalışmalı. Olumlu düşünmenin ve spor yapmanın aurayı desteklediği kanıtlanmıştır. İyimser olan, spor yapan insanların, vücut dirençlerinin yüksek olması da bunu bize ispatlıyor.

Nazara karşı kullanılan değerli taşlardan, kuvars ve akik başı çekse de, oniks ve kaplan gözü de etkiliymiş, hatta turkuaz da.. Taşların her birinin belli bir frekansı vardır. Bunları takı olarak kullandığımızda auramıza belli frekansları ilave etmiş oluruz. Böylece taşlar auranın frekansını belli ölçülerde yükseltir. Soru ne kadar yükseltmek gerektiği ve her bir çeşit taşın ilave frekansının ne olduğudur. Söz konusu taşların frekansları, muhtemelen bizim aura frekensımıza yakın değerlerde olmalı. Frekansı çok yükseltmek de istenmeyen yanlış etkiler yapabilir. Tüm bunlarda bilimsel olarak incelenmelidir. Bu takıları kullanarak, auramıza ilave bir güç eklemiş oluruz. Duruma bu gözle baktığımızda değerli taş kullanımının mantığı çözülüyor ve din hocalarımızın dediği gibi, bunları kullanmanın şirk olduğu tezi çürümüş oluyor çünki taşlara sihirli üstün bir güç atfetmiş olmuyoruz. Sadece maddenin, kendi bünyesinde var olan bir özelliğinden, kendi yararımıza faydalanıyoruz.Aslında; bu özelliği bu maddelere veren Allahın, bunu keşfedip kullanmamızı onaylamayacağını düşünmek günah olsa gerek. Sanki bir nevi haksız ithama maruz bırakmak oluyor O’nu.

Öyleyse; kendimizi sağlıklı durumda tutabilmek için, Allahın bizlere kitabımız Kuranla öğrettiği koruyucu sureler yanında, belirli özellikler vererek yarattığı her varlıktan, bu özelliklerini kullanarak faydalanmak da, bir çeşit ibadet olsa gerek diyorum.

Sevgilerimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil