Ana Sayfa Yazarlar 9.10.2023 325 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

SESİN GÜCÜ

Bazı cümleler vardır, duyduğunuz ilk anda hafızanıza bir daha hiç kaybolmayacak şekilde kazınır. Cümleyi söyleyen kişide unutulsa dahi, duyan kişide silinmez bir şekilde, öylece kalır. Benim de böyle bir cümlem var, bir vakitler çok sevdiğim bir arkadaşım söylemişti. “İnsanların seslerine dikkat et Güner, sesleri nasılsa kendileri de öyledir demişti. Sakin mizaçlı mı, sinirli zubuklu mu, anlayışlı ve sevecen mi, hoşgörülü mü , nobran mı, kavgacı ve uyumsuz mu, iyi niyetli mi, haset mi, alaycı ve küçümser mi, önemser ve değer bilir mi? Sonuç itibarıyla iyilik yönünde mi, yoksa yüzü kötülüğe dönük mü ?

Dünyamızda var olan her şey ardında bir iz bırakıyor. Bu şey somut maddesel olsa da, soyut manevi olsa da, o iz geride kalıyor mutlaka… Mizacımızın izinin, sesimiz olması beklenilebilecek bir durum ve bu ses, biz göç ettikten sonra da evrende varlığını sürdürüyor, aynı görüntülerimiz gibi. Bizlere çarpan ışık bir görüntü bırakıyor boşluğa, o boşlukta, yüzüyor tüm görüntüler. Bize çarpan bir ışık olmadığında da, bizim kendi ışığımız bir görüntü bırakıyor. Kızıl ötesi filan dedikleri cinsten. Friedrich Nietzsche’nin yaptığımız her şey ve yapmadığımız her şey evrende sonsuza değin tekrar eder demesi bu manada belki. Belki bir gün, bu frekansları yakalayan aletler icat edilir, kimbilir. O vakit söylediğimiz ve yaptığımız her şeyi, gerçek ve yaşanmış sinema filmleri olarak, birileri bizden çok çok sonra seyredebilir ! Allahın bizim her yaptığımızı ve hatta düşündüğümüzü bilmesi de bu manadır belki. Belki, omuzlarımızdaki yazıcılarımız Münker Nekir de budur. Böyle bir şeyin olabileceğini bilmek, insana çok daha kontrollü olmayı yüklüyor! Nihayetinde insan arlı bir varlık olarak yaratılmış. Utanır o ve utanmak da ona çok yakışır. Neyse bu konu derin bir konu başlı başına bir yazı konusu. Biz sesimizin, mizacımızın izlerini taşımasına geri dönelim. Bu izleri takip edersek, o kişi hakkında bilgiye ulaşabiliyoruz. Ayrıca söz de, çok şey anlatır bize. Bazen satır arasındaki bir minik kelime bile, neleri neleri açık eder. Kimi zaman kocaman bir umut olur yüreğe, kimi zaman tam bir bozgun hatta vurgun !

Sese dikkat etmemi söyleyen arkadaşımla buluştuk, geçen hafta. Altın kadınlar yazımı okumuş olmalı ki, “bir gün önce kaldığımız yerden devam edelim” dedi. Edelim tabiki de dedim, sarıldık sıkı sıkı. Yakın teması sevmeyen ben, onu özemle kucakladım. Üç beş sene oldu birbirimizi görmeyeli. Kalp de, ruh da sevilenleri görmek, duymak vede duyumsamak ister. İnsanlar birbirlerinin kalbinde kendilerine bir yer edinebildiyse, araya giren zaman ve mekan ayrılıklarından münezzeh olabiliyorlar ! O hayatımdaki iki Aynur’dan birisi. İlki cicimin doktoru olan Aynur Metin Göksel’dir. İkinci olansa yazımın konusu olan sevgili arkadaşım ! Hep söylediğim gibi ben isimlerimizin bizlere şekil verdiğine inanırım. Benim hayatımda olan Aynurlarım, karanlık geceyi aydınlatıp, çevrelerine ışık saçıyor. Onlar karanlığı deliyor. Her ikisi de, hemen hemen aynı zamanlarda hayatıma dahil oldular ve iyi ki de oldular, şansım oldular.

Melisin yürümesi ve omurgasındaki eğiliğin( skolyoz) düzelmesi için doktor Aynur hanımdan aldığım egzersiz programına yeni başlamıştım. Ne derece işe yarayacağını tam olarak bilemiyor, sadece umut ediyordum. Çünki ortopedi doktorları ameliyatta ısrarlıydı!Skolyoz çok ilerlemişti tek çare müdahale ile düzeltilmesi deniyordu, yürümesi için de ayak ve bacaklarından ameliyat olmalıydı; bense kafaya koymuştum egzersizi deneyecektim, kalbim kulağıma bu yolu seç diyordu. Kalbinin seçtiği yolda yürümek zordur, hele ki o yol uzmanların söylemine ters düşüyorsa… Kalbin her atışında kulağına, ya doktorlar haklı, sen haksızsan der. Dua edersin gece gündüz onlar yanılmış olsun diye. Daha önce de söylediğim gibi, benim beynim kalbimin orta yerinde konumlanmış, oradan çıkmıyor. Egzersizi deneyecektim denemesine ama egzersizle düzelmiş birini görmeye, duymaya nasıl nasıl ihtiyacım vardı bilemezsiniz. Oysa yanımda, yöremde, hatta çok uzaklarda, böyle bir örnek yoktu, bulamadım. Kalbimin yolu, yalnızlıklarla doluydu, kimsecikler yoktu orada, ıssızdı, korkutucuydu ! Oldukça paniklerdeydim; yapmam gereken hareketler dağ gibi yükseliyordu önümde, nasıl baş edeceğimi bilemiyordum. Günde üç öğün egzersiz yapmam gerekiyordu, bacaklar için ayrı, omurga için ayrı. İşte tam bu sıralarda hastanemize Aynur geldi. Yumuşacık sesli, çevresini olumlu enerjisi ile dolduran, bulunmaz bir kişi ! Kaçırmadım onu, hemen yanaştım bu süt limana. O da tam desteğini verdi; hiç sakınmadan, her zaman.! Olur Güner dedi, başarırsın, sen doğru olan yoldasın. Egzersiz programını uygulayabilmek için, bir buçuk yıl ücretsiz izine çıktım. Ben izindeyken; o zamanki ortopedistimiz tarafından boşuna uğraştığım, fizik tedavi hareketlerinin işe yaramayacağı ve ameliyatın şart olduğu konuşulmuş. O da haklıydı, çünki literatürde yoktu düzelen. Çok iyi bir doktordu kendisi, yetenekli, becerikli ve iyi kalpliydi. Melisin filmlerini bir kongrede, Amerika’dan gelen profesöre bile göstermişti. Arkadaşlarım, onun bu söylemlerini benden saklamışlar. Ne iyi etmişler, iyiki de saklamışlar. O zamanlar, bana olumlu destek verebilecek insanlar radarlarımdaydı, diğerlerini ; içime şüphe tohumları ekmek isteyenleri, kanayan yaramı deşeleyenleri, ne kulaklarım duydu, ne de gözlerim gördü, yok saydım ben onları ! Radarımdaki ikinci kişiydi Aynur ; ilk olanımsa Nuran, ama o başka bir yazı konusu ! Aynurun meziyetleri sadece beni desteklemekten ibaret değil elbette. O benim ufkumu genişletmemde de rol almış bir kişilik ! Ufku genişleten insan bulabilmek çok zordur bu hayatta. Hayata baktığın pencereyi büyüten insanlar pek nadir bulunur. Genellikle o pencereyi daraltmak isterler !

Aynur ve Nuran; isminde nur olan insanlar, gerçekten de nurlu oluyor demek ! Şanslıydım ; doktorumuz Aynur hanım her kontrolümüzde, öylesine büyük bir coşkuyla Melisin düzeldiğini söylüyordu ki, bütün boşalan azim depomu fulleyip eve yolluyordu beni. Her iki Aynur’da, kalplerinden kalbime akan, en tatlı sestiler bana. Kaç yıllar geçti aradan !… Kocaman kocaman yıllar…. Cicim yedi yaşında yürüdü, skolyozu da yirmi derece düzeldi, fakat nasıl düzeldi ?!..O zamanlar ; belli süredeki düzelme miktarlarını tespit edip, tam düzelmenin ne kadar sürede olacağını bulur ; buradan hareketle zamandaki istediğim azaltmayı sağlayabilmek için yapmam gereken hareket sayısını orantı kurarak hesaplar, bu hesaplara göre egzersiz sayısını artırırdım. Böylece; söylenen, tavsiye edilen hareket sayılarının çok çok üstüne çıkarak, hiç aksatmadan ısrarla yapmaya devam ederek, egzersizleri kendim de dahil olmak üzere, hayatımdaki her şeyin önüne alarak, olana oldurana değin yola devam ettim ve çok şükür ki oldu fakat elbette hesaplamalarımda bir standart sapma oldu. Beklentimden bir yıl sonra yürüyebildi cicim. Geçmişte benim yaşadıklarımı şu an yaşayan, iyileşmiş bir örnek bulma ihtiyacında olan birilerinin olduğunu bilmem, yazım sebebimi oluşturuyor. Onlara buradan söylüyorum ; evet egzersiz işe yarıyor, yeter ki son hızla devam edin, vazeçmeyin. Emeller vazgeçmediğinde Gerçekleşiyor. Yanınızdaki, yakınınızdaki seslere ise dikkat edin !

Sevgilerimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

STK’LARIMIZA ÇAĞRI

STK’LARIMIZA ÇAĞRI

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil