Ana Sayfa Yazarlar 3.08.2023 784 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

ÇINARIN ELLERİ

Eyvahlar olsun fidanıma kıymışlar. İki senelik emeğimdi, kesip atmışlar.. Coşsun, coşa coşa büyüsün diye neler, neler yapmıştım, o da gerçekten çoşarak, yüzüme gözüme gülüyordu. Çınarlar dere kenarlarını sever diye köklerine koymak için derelerden kum bile toplamıştım. Üstelik ben onu Çınar Cennetimden alıp götürmüştüm. Büyüyüp, köyüme çocukluğumun aurasını yayacaktı. Ne olacak şimdi?..Heba oldu her şey ! Ne var ki bunda, bir çınar fidanı daha bulursun diyebilirsiniz, ama öyle değil ! O, Ovacuma çınarıydı. Onu, vaktiyle kıyısında oyunlar oynadığımız, balık yavrusu diye kurbağa yavrularını topladığımız, içinde ördeklerimizi yüzdürdüğümüz deremizin kıyısından almıştım. Köyümde yabancılık çekmesin diye, doğduğu yerin toprağını kumunu dibine koymuştum.

Ovacuma, içinden büyükçe bir derenin geçtiği küçük bir yerleşim yeridir. Karabük ili sınırları içinde, batı Karadeniz bölgesinde yer alan, ormanlık bir yerdir. Benim çocukluğumda bucaktı şimdi ise köy statüsünde ! Bucak, nahiye uygulaması kalkmış. Nahiyeler Osmanlı devrinde kurulmuş, 1945 te adları bucak olarak değiştirilmiş. Değiştirmeyi seven bir milletiz, illa ki bir şeyleri değiştireceğiz, hiç olmadı adını değiştiririz. Sonra yine içe sinmemiş ki, bucakların en üst idari amiri olan bucak müdürleri atanmayarak sistemin köküne kibrit suyu dökülmüş. Yerleşmiş bir sistemi değiştirmek manasız gelir bana. Var olan sistemleri değiştirmek yerine, iyeştirmeyi tercih ederek ileriye gidişi hızlandırabileceğimizi düşünenlerdenim. Hem bireysel hayatımızda, hem toplumsal hayatımızda, hangi konuda olursa olsun kararlı olmak, sebatkar bir şekilde olumsuzlukları bertaraf ederek yol almak, daha iyi sonuç verir. Her yeni sistem deneyimleri, epey bir vakit kaybına neden olur. Son yıllarda eğitimde yapılanlar, bunun önemli bir örneğini bize göstermiş oldu. Ovacuma Karabük Amasra yolu üzerinde yer alır ve çınar ağaçları ile ünlü bir yerdir, ama ününü orada yaşayanların haricinde bilen fazla kimse olduğunu sanmıyorum. Hatta orada yaşayanların bile burayı ünlü olmaya layık bir yer olarak gördüklerinden şüpheliyim. Yani anladığınız gibi, buraya ünlü payesini ben verdim. Henüz pek kimsenin haberi olmasa da, o payesini sonuna kadar hak eden bir yer. Karabük Amasra yolu, Ovacumadan başlayarak kilometrelerce süren çınar tüneli ile ilerler. Muhteşemdir, yazın güneşini doğru dürüst görmeden, gölgeden gölgeden rahatça seyahat edersiniz. Çok şükür ki yol, seneler evvel koruma altına alındı.

Çınar; ne kadar güzel tınlıyor değil mi. Halbuki n, r sert seslerdendir. R hırlayan bir ses olmasına rağmen burada bambaşka bir özelliğe bürümüş kendisini, netlik keskinlik ifadesi katmış. Ç nin akustiği diğerleriyle birleşince ağacı nitelemede nasıl kulak doldurmuş. Heybetine yaraşır bir ağız doluluğu ile söyleniyor. Cem Karacanın Sevda Kuşun Kanadında şarkısında ; “Dağ başında Rastladım ak sakallı birisine Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi” der.

Bin yıllık bir toprakta bin yıldır yaşayan bir çınar. Öyle görkemli bir ağaç ki, hayat ağacı olarak rahatlıkla nitelenebilir. Dört bir yana yayıla yayıla uzatır kollarını. Dalları ne kadar uzağa ulaşırsa ulaşsın gövdesi onları taşımakta zorlanmaz. Güçlü kuvvetli ve gösterişlidir o. Parçalı yaprakları ele benzer. Bütün olan kısmı, elin ayası tıbbi olarak metekatpaller kısmı, parçalanarak ileriye doğru uzayan yerleri parmak yani digitiler. Digiti kelimesi de bana hep sevimli gelmiştir. Hele küçük parmağa söylenen digiti minimiye neredeyse ömrünü verebilirsin. Şimdi düşünelim; parmağa parmak kelimesi mi daha uygun, digiti mi, yoksa finger mi? Benim tercihim digitiden yana. Söylenmesi de kolay. Finger bana daha ziyade bisküviyi hatırlatıyor. Severdim o bisküviyi. Her ne olursa olsun; sevilenler, hep ilk hatırlananlar olur. Beyin öncelikle kendisini mutlu etmeyi tercih eder.Dikkat edince çınar yaprağının da beş parmağı olduğunu görürüz ! Hafif rüzgarda, yaprak hışırdaması sesini dinlemek, ninni gibi gelir insana. Sakinleştirir, bir süre sonra gözlerini de kapamak istersin, sonrasında ise güzel bir uyku kuşu konar bedene. Arsızdır çınar, gövdesinin her yerinden yeni dal ve yaprak fışkırtır ortalığa. Yeşillik kumkumasıdır o. Bu arsızlık pek bi yakışır ona. Öyle çok yaprak verir ki sonbahar gelince yaprakları yerle buluşup, şarkıda söylendiği gibi toprağı bir halı gibi kaplar. O halıda çok yürüdüm ben. İlk okul dördüncü sınıftaydım; okul yolumuz komple bu halı ile döşeliydi, çünki okul yolu çınar koruluğunun ortasından ilerlerdi. Koruluğun içinden büyük dere ile birleşen nispeten daha küçük bir dere geçerdi. Derenin köprüsü olmadığı için köprü niyetine üstüne bir kalas parçası atılmıştı. Çok yağmur yağınca derenin suyuyla kalas aynı hizaya gelir, üstünden geçmek; tehlikeli, heyecanlı bir oyun halini alırdı. Birgün evde ablamla durumdan bahsedince babam hemen deremize bir köprü yaptırdı. Orman bölge şeflerinin pek çok konuda bilgili olması gerekir. Onlar bina yapmaktan, köprü yapmaktan, yol yapmaktan anlamak zorundadırlar ve anlarlar da. Okullarında ders olarak görüyorlar mı bilmiyorum ancak bizim evde bunlarla ilgili pek çok kitap vardı. Orman personelinin geneli çok da uyumlu, pozitif insanlardır. Anlayışlı, makul ve rahat insanlardır. . Babamın deyimi ile mutedildirler. Tabiatla ilgili bir mesleği sürdürmenin insana getirisi bu olsa gerek. Ormanların içinde, insan vücudu serotonini tavanlıyor olmalı. Serotonin mutluluk hissetmemizi sağlayan hormon. Tabi öyle güvenli bir köprü yapılınca, işin heyecanı kaçtı, cambazlık oyunu bitti. Neyse ki müthiş bir doğanın içinden geçiyor olmamız, elimizden alınan oyun fırsatını çabuk unutmamızı sağlıyordu . Bu nedenle şarkıda “bin yıllık bir halıya bin yıldan beri “cümlesinin bendeki karşılığı pek çok. Döktüğü yapraklarla kendi halısını kendisi yapan bir ağaç o. Sevda Kuşun Kanadında ne kadar güzel ve ne kadar öğretici bir şarkıdır. Müziği ve sözleriyle muhteşem, hele ki Cem Karaca’nın sesiyle muhteşem ötesi. Hep iddia ederim ki; trompet sesinin insan versiyonudur Cem Karaca. Trompet gibi net ve çınlayan bir ses. Allah rahmet eylesin, o da erken gidenlerden. Elbette bedeni gitti, eserleri ve eserlerindeki enerjisi sonsuzlukta duruyor. Yakında Altın Güvercin Şarkı Yarışması olacak. Bu yarışma bana hep Kahya Yahya ile Cem Karacayı çağrıştırıyor. O zamanlar TV de naklen veriliyordu. Yarışmayı, ya Cem Karaca birinci olamazsa diye, yüreğim ağzımda seyretmistim… Yeni dönmüştü vatanına ve uzun süren yokluğunda yeni yetişen gençler onu tanımıyordu. O da yasaklıydı bir vakitler ülkesine ! Ne güzel ağaç şarkıları yapmış. Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkında şarkısının sözleri Nazım Hikmetin. Zaten öyle belli ki sözlerin ona ait olduğu.Tıpkı Çok Yorgunum Beni Bekleme Kaptan ve Hep Kahır gibi. Çok Yorgunum’un sözlerinde de, çınarlı kubbeli mavi bir limandan bahsedilir. Nazım Hikmetin kaderine ortaklık eden birisi olarak, Cem Karaca’nın kendi yazdığı şarkı sözlerinin, Nazımın şiirleri tadında olması, süpriz olmasa gerek . Bir şaire ne çok hasret çektirilmiş değil mi? Vatan hasreti çok zor. Üstelik ahirete gittiğinde bile bedeninin vatan topraklarında yatamayacağını bilmek, hepsinden zor. İnsan üzülüyor. Herkes gitmeden önce belirlediği yerde yatabilmeli. Geçmişi bırakıp bugüne bakarsak; onun mezarını kendisinin arzusu doğrultusunda, ülkemizin bir köyünde, bir çınar ağacının altına nakledilmesi gerekiyor. Bu yerde çınar cenneti olan Ovacuma olabilir mi derken, iç sesim, hayııır diye bas bas bağırıyor. O, çok sevdiği İstanbulunun bir çınarının altında olmalı diyor. Onun dediği köy, İstanbulun bir köyü olsa gerek. Çünki o sevdigine “Kokun İstanbul gibidir, Gözlerin İstanbul gecesi ” diyen bir şairimizdir.

Bu yazıyı yazdığım günden, yayınlanma tarihine kadar geçen sürede, kuşlar bir müjde getirdi bana. Kesilen çınarım köklerinden tekrar filiz vermiş. Nasıl mutlandım…Serotonin fışkırdı tepe çakradan o derece !

Kuşadasında main bazaarda yer alan üç kocaman çınara da hayranım. Geçen sene bir fidan da buradan götürmüştüm köyüme, ama tutunamadı. Bu sene tohumlarını götüreceğim yanımda. Toprakla tohum halinde buluşursa, oraya adaptasyonu daha kolay olur beklentisi içindeyim. Fidanın gidişini izlemek hüzünlü oluyor. Çınar yaprakları sonbahar mevsiminin alameti farikası gibidir. Sokaklar yığın yığın öbek öbek onlarla dolar. Kuru yaprakların üstünde tepinip, çıtırdayan seslerini dinlemek çocuklara neşe verir. Ben de yıllar evvel, yürümeye başlar başlamaz, küçüklüme bu yaprak yığınlarının içinde tepinmesini öğrettim. Annesi gibi ağaçlara çıkıp dalında oturamasa da, çınar yapraklarının üstünde tepinme eğlencesini yapabilirdi ve yaptı, yapıyor. Yapabildiklerimize ne çok şükretsek yine de, çoook az gelir değil mi ?

Sevgilerimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

Al Gülüm Ver Gülüm

Al Gülüm Ver Gülüm

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil