Ana Sayfa Yazarlar 14.02.2024 249 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

AŞKIN AŞKINLIĞI

Bugün sevgililer günü. Sevgiliye hediye verme günü. Onun değerini farketme günü. Sevgilin varsa ve gerçekten aşıksan başına konan bu talih kuşunu anlama günü.

Aşk kelimesi enteresan bir kelime değil mi? Biz onu sevginin coşmuşu olarak algılıyoruz fakat o bundan çok daha fazlası olmalı ! Kökeni tam olarak belli değil, Arapça olma ihtimali söz konusu olsa da, Türkçe olması bir o kadar mümkün gözüküyor. Aşk gözlerde başlar derler. Bakışların yaydığı bir frekansı her iki kişinin gözleri algıladığında aşk başlıyor olmalı. Bu algılayış iki tarafta eş zamanlı mıdır bilmiyorum ama gözlerde başladığını biliyorum. Aklımı başımdan aldı gözlerin diyen şarkımızda olduğu gibi ! Gözlerin şekil ve renginden ziyade, kişiyi etkileyenin bakışların dalga boyu olduğunu düşünüyorum. Paulo Coelho Brida kitabında gözlerdeki ışık olarak anlatıyor bu durumu. Bu ışığı görebilmek eş ruh olduğunda mümkünmüş.

Aşk gözlerde başlayıp, gözlerde devam ediyor ve eğer biterse birgün bitişi de, gözlerden anlaşılıyor. Birçok aşk otoritesi ömrünü dört yıl olarak belirledi fakat biliyorsunuz artık, ben söylenen böyle sınırlamalara ve kurallara karşı duruyorum. Olumlu olanı yok eden her türlü düşüncenin karşısında, içimden bir ses, inanma ona diye fısıldar kulağıma. Otorite motorite de dinlemez o. Paulo Coelho eş ruh varlığında aşkın bitmeyeceğini söylüyor. En azından aşk için bir ümit kapısı aralıyor. Eş ruhu bulma ümidi ! Kim sevmez ki ümit sunumu ile karşısına çıkanı ! Aşkta, aşkın bir güç vardır.Kimisi, bu aşkın gücü iyi yönde, kendisini yüceltecek tarzda, kimisi kötü yönde, kendisini alçaltacak tarzda kullanır. Bir arkadaşım, biraz tasvip etmeyen bir tonlamayla, AŞK deli bir şey deyip, söylediğine ; aşkın insana olmayacak şeyler, ahlaken kişiyi aşağılara çeken davranışlar yaptırdığını belirterek açıklık getirmişti. Haklıydı ; hayat onun söylediklerinin doğruluğunu ispatlayan milyarlarca örnekle dolu. Kişilerin aşkı yaşama şekline göre değişen bir durumdur bu aslında.

Aşkın; isan ruhunu aşağılara çekmesi söz konusu olduğu gibi, yukarılara taşıması da söz konusudur. Aşkı yüceltici şekilde yaşamak oldukça meşakkatli olsa gerek, ki örneğine pek denk gelemiyoruz. İstisna denecek kadar az olsa gerek ! Yine de, dünya üstünde böyle örnekler yok mudur? Vardır kuşkusuz ! Benim konuyla ilgili en önemli örneğim anneannemle dedemdi. Dedem pek çaktırmazdı ama anneannemin aşkı çok belliydi.

AŞKın pek çok çeşiti var, o sadece kadınla erkek arasında yaşanan bir duygu değil. Evlat aşkı, sanat aşkı, doğa aşkı, Allah aşkı, meslek aşkı, vatan aşkı gibi. Hangisi olursa olsun, aşk insanın hayatını hem güzelleştirir, hem anlamlandırır. Öyle bir manalanır ki her şey; dünyadaki bütün cisimleri ancak şimdi gerçek renkleri ile görüyorum dedirtir. Sıhirli bir değnek değmişçesine güzelleşir tüm evren. Daha önce niye bu güzellikleri göremedim diye şaşırırsın kendi kendine. Güneşin ışınlarını bile daha bir parlak algılanır. Evrenden büyük bir güç gelir, aşık kişinin kalbinin içine girer ve o güçle o kişi olmazı oldurmaya kalkışır. Olmazı oldurabilmek, kendi varlığının bile önüne geçerse mümkün olabilir, adanmışlık ister. İnsanın kendi varlığının önüne ne geçebilir ki. Cevap belli tabi, sadece aşk geçer. Atatürk ve silah arkadaşlarında olduğu gibi. Onlar olmazı oldurup, vatanı kurtardılar.. O derece namüsait şartlarda, nasıl yapabildiklerini bizlerin şu an aklı almıyor, ama yapmışlar işte ! Aşkla yapmışlar, memleket aşkıyla, memleket aşkının, aşkın gücü ile ! Evlat aşkında da benzer durumlar geçerli mutlaka. Öyle olmasa hiç birimiz bu kadar zorlu bir işe gönüllü olamazdık. Onların doğduğu ilk anda; bebecikleri o ilk görüşte, aşkları varlığımızı doldurur… Ebeveynlik; bu dünyadan göçtüğün ana değin gönüllü olarak yaptığın bir eylemdir ve onda da aşkın, aşkın gücü vardır. İnsan vücudunun dayanamayacağı yorgunlukları, evlat aşkının aşkın gücü ile aşarız. Maddi manevi onlara verebildiğimiz her şey, kaynağını evlat aşkından alır. Kimi zaman onlar adına hissettiğimiz derin üzüntüleri de böyle aşabiliriz. Onu büyütmek, onun varlığını en iyi hale getirmek tek amacımız olur.

Hepimizde var olan bir diğer aşk ise doğa aşkıdır. Kimisinde hayvanlara karşı olan fazlayken, kimisinde bitkilere olan daha fazla olabilir. Hangi çeşiti olursa olsun AŞKın aşkınlığı burada da gözükür. . Rahmetli Hayrettin Karaca kendini bu aşkta buldu ve TEMA vakfını kurdu. Ömrünü erozyonu anlatıp önleyebilmeye adadı. Herhangi bir şeye kendini adayabilmek o şeye aşık olmayı gerektiriyor ! Birde sanat aşkı var.İlk seramik sanatçımız Füreya Koral’ da olduğu gibi. Hayatını anlatan kitapta seramik sanatına başlamasının hayatına nasıl bir güç verdiğini; diğer her şeyi, hastalığı veremi bile hiçlediğini anlatıyordu. Zamanının en iyi sanatoryumuna, İsviçredekine, tedavi için yatıyor. Tedavide bir türlü ilerleme kaydedemiyorken, bir arkadaşı ona kil kalıpları gönderiyor. Çamura şekil vermeye bayılıyor ve gece gündüz hastalığı da dahil olmak üzere, diğer her şeyi unutarak, değişik objeler yapmaya başlıyor. Onun bedenine ve ruhuna seramik aşkı giriyor. Seramik aşkı, hastalığı veremi yenmesinde, vücudunun aşkın gücünü oluşturuyor ve dünyamızdan göç edinceye değin, büyük bir mutlulukla, üretimlerini gerçekleştirirken, kendisini de gerçekleştiriyor.

Sanatın her çeşiti; müzik, tiyatro, dans, resim, heykel ve diğerleri ancak aşkla yapıldığında ölümsüz eserler çıkartır ortaya.. Aşk; evet o aşkın bir şey. Aşkın olduğu için de, arkadaşımın dediği gibi, deli bir şey. O her şeyi aşabilecek güçte bir duygu. Allah bu duyguya böyle bir güç bahşetmiş ve bu gücün adıdır Aşk. Ferhata dağları devirtmiş. Fatihe İstanbulu fethettirmiş ! Atatürke vatanı kurtartmış.Peki Neden? Neden Allah aşka böyle bir güç vermiş olabilir. Nedeni ne olabilir ? .

Aşk sadece insanlara özgü bir durum mudur? Bence değildir. Hayvanlar da aşık oluyor. Örneğin turnalar ve kuğular fakat bana göre cansız dediğimiz varlıklarda da aşk var. Hatta atomda bile var. Allah onların yapılarına nasıl bir aşk koymuş bunu bilemeyiz elbette. Bana öyle geliyor ki Allah tüm evreni yaratırken aşkla yaratmış. Böyle olduğuna kesinlikle inanıyorum. Bu inancımın dini bilgiye dayanan bir temeli olmayabilir ve hatta oladabilir. Belki, bu temelden benim haberim yoktur. Yaşadığım seneler boyunca, gözlemlerimle kendi kendime edindiğim çıkarımlardan, Allah tüm evreni aşkla yaratmış diyorum; diyorum çünki her şeyde öylesine bir çeşitlilik var ki, akıl alır gibi değil. Sanki çeşitliliğin bu kadarı, gerekli de değil gibi geliyor insana. En azından, biz insanların hayatının devamlılığı adına, gerekli değil diyebiliriz. O halde, gerekli değilse, neden böylesine bir çeşitlilik var sorusu takılıyor akla ? Nedenlerini tam olarak bilemesek bile, bir nedeninin aşk olduğu çok bariz değil mi? Allah evreni aşkla yarattığı için; aşktaki aşkınlık, bu çeşitlilikte vuku bulmuş; sebebi bu olsa gerek diyorum kendimce. Sevgililer gününü kutluyor; herkese eş ruhunu bularak, ömür boyu süren bir aşk diliyorum.

Sevgimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil