Ana Sayfa Yazarlar 6.03.2024 201 Görüntüleme

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Lisans, 1989 yılı Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Lisans mezunu. Konya, Hakkari, Safranbolu Devlet Hastanelerinde Diyetisyen olarak çalışıp, 2005 yılında emekli oldu.

MEVSİMLER

Ülkemiz dünya üstünde yaşanan dört mevsimi hakkıyla yaşayan ve yaşatan bir coğrafyada yer alıyor. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış ilkokulda öğrendiğimiz mevsimlerimiz fakat bundan çok kısa zaman önce mevsimleri dört değil iki olarak biliyormuşuz. Bir sene, Hızır Günleri (Yeşil Mevsim) ve Kasım Günleri olmak üzere ikiye ayrılırmış. Mayıs ayının 6’sında Hızır Günleri ile yaz başlar ve 7 Kasım’da sona erermiş. Kasım Günleri de, kasım ayının 8’inde başlar, Şubat ayının 5 Mayıs günü bitermiş. Hızır Günleri yaz devresini, Kasım Günleri de kış devresini gösteriyormuş. Kasım Günleri’nin başlamasından birkaç gün sonra gelen pastırma yazı denilen sıcak günlerin akabinde, kış devresinin soğukları başlıyor.

Cumhuriyetin ilanından önce mevsimleri böyle idrak etmişiz. İki mevsim olarak görünse de insanlar yine de bunu dörde tamamlamış gibi duruyor çünki günlük hayatta ilkyaz ve sonyaz diye bir kullanım söz konusu.olmuş. İlkyaz, yaz, sonyaz şeklinde bir ayrım da yapılmış gibi duruyor. Böyle de olduysa, pratikte mevsimler yine dörde tamamlanmış olmuş. Yakın geçmişte, her yeni yılda, bir takvim edinme telaşı yaşanırdı. Son yıllarda sanki bu da ortadan kalktı. Elimizdeki telefonlar bu ihtiyacımızı karşılıyor ama ben takvimleri özlüyorum. Duvarda asılı duran manzara resimli takvimleri ve saatli maarif takvimlerinin her ikisini de gözlerim arıyor. Eldeki telefonlar benim için onların yerini tutamıyor.

Eskiden saatli marif takvimi diye bir takvim satılırdı ve bu takvimde mevsimlere ait ayrıntılı bilgiler yer alır; kocakarı soğukları ne zaman başlar, zemheri ne zaman, kırlangıç fırtınası ne zaman hepsi hepsi bu takvimde belirtilirdi. Bir sürü fırtınadan haber verir; her birinin başlangıç ve bitiş günleri tarihleri ile tam uyumlu olarak gerçekleşince şaşırırdım. Demek ki dünyamızın üstünde yaşananlar, esaslı bir döngüyle oluyor idrakına, kişiyi ister istemez eriştiriyordu bu takvim. Yüzyılların, binyılların birikimiyle hazırlandığı belli olan saatli maarif takvimi bence önemli bir değerimiz ! Üstelik o, tarihte o gün ne olmuş, ata sözlerimizden bir örnek, fıkralar, çocuklar için düşünülebilecek isimler, o gün için örnek bir yemek mönüsü, yemek tarifleri gibi bilgiler de içerirdi. Takvimin adı; Maarif Kitaphanesinde basıldığı için böyle konmuş; günün saatleri ile ilgili bilgiler de bu sayfalarda yer alınca saatli maarif takvimi ismi tam oturmuş ona !

Kırlangıç fırtınasını çok severim ben. Yılda iki kere olur. Nisanda ülkemize gelişleri ile, ekimde gidişleri ile yaşatıyorlar bu fırtınayı. Kırlangıçlar çok zarif kuşlar, kırılgan ve ürkekler ! Bir vakitler yaşadığım ev en üst kattaydı ve her sene odanın birindeki bacanın içine kırlangıçlar düşerdi. İlk yıllarda fare sanıp korkmuştum fakat sonra alıştım. Bu fırtına düşürüyormuş onları bacanın içine. Duvardaki baca deliğinden onları çıkartır, pencereden uçururdum ama çok korkmuş olurlardı. Kalplerinin çılgınca atışını elimde hissedince yüreğim burkulurdu. Bu evde yaşarken; her sene nisanda, ben de bacadan kırlangıç kurtarma ritüelimi yapardım. Nisanda bacaya kulak kesilirdim.

Sanırım Martta da bülbüller geliyor fakat böyle bir fırtına bahsi yok takvimlerde. Bu da benim hediyem olsun.Şubat sonunda bülbül fırtınası ! Safranboludaki ev yar başında ve yar boyunca ağaçların varlığı hayvanları çekiyor kendisine. Kış boyunca sessiz olan bu uçurum yer, tam bu günlerde şenleniyor. Sabahın erinde bir cümbüş bir kıyamet. Her biri ayrı bir türkü tutturuyor. Sabah ezanında kalkıp onları dinlemek hoş bir duygu oluşturuyor ruhta. Kimbilir belki onlar da bu vakitte kendi dualarını yapıyorlardır Allaha. Kuranda böyle yazıyor. Dağın taşın duasından bahsediyor !

Bugün son cemre toprağa düşüyor. Hava ve su ısınmıştı şimdi toprak ısınacak. Ondan buhar çıkacak ! Türk ve Altay kültüründe İmre cini baharda ortaya çıkıp, göğe yükseliyor ve gökten buza düşüp onu eritiyor. Sonra da yere inip toprağı ısıtıyor. İmre; İmere ve Emire olarak da biliniyor. Bulgarlarda ise Zemire deniyor. Kumuk Türkçesinde zemre sözcüğü nem, buhar anlamında kullanılıyor. Arapça da ise cemre kor halindeki ateş demek. Tasavvufta kor ateş, yeniden doğuşu ve temizlenmeyi temsil ediyor. Cemre kelimesi tüm bunları kapsıyor gibi görünüyor.

Bilmek lazım; yüzyıllar boyunca büyük emekler, gözlemler neticesinde oluşturulmuş bu doğa takvimini unutmamak, yaşatmak lazım. Saatli marif takvimini alıp duvara asmak tarım faaliyetlerinde kesinlikle kullanmak lazım. Her sabah küçük yaprağını koparıp orada olan bilgileri okumak lazım yahut telefonlar için İnternete bir saatli marif takvimi ilave etmek lazım.

Sevgilerimle

Dyt. Güner Erbay

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

Ne Kadar İnsanlaştık ?

Ne Kadar İnsanlaştık ?

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil