Ana Sayfa Dünya, Gündem, İletişim, Kültür, Politika, Yaşam 8 Mart 2024 267 Görüntüleme

İNSAN VE ADALET

İnsan, ne bir melek ne bir şeytandır. Talihsizlik şuradadır ki, onun melek rolünü oynayacağı zaman şeytan rolünü oynamasıdır.”, Moliere. Moliere, insanı ne güzel tarif etmiş. İnsan, insanlık tarihi boyunca kanlı savaşlarıyla, yaptığı zulümlerle yine bir başka insana ve insanlık için var olan canlara zarar vermiştir. İnsanın, acımasız, vicdansız, hoşgörüsüz, merhametsiz, adaletsiz ve vahşi olması insanlık tarihi boyunca görülmüştür. İlkel çağlardan günümüze kadar, yer, zaman ve imkanlar değişse de insanın insana yaptığı değişmemiştir.

Teknoloji çağını yaşadığımız, dünyanın küçük bir köy olduğu, ülkelerin sınırlarının öneminin kalmadığı ve savaşların anlamsızlaştığı günümüzde maalesef iki örneği üzülerek yaşıyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya, İsrail’in Filistin’e attığı bombalarla, yaralı, muhtaç, çaresiz olan insanları öldürmelerini korkunç bir şekilde tanık oluyoruz. Aynı şekilde, insanlık tarihi boyunca kadınlar ve çocuklar, ucuz ekonomik gücü olmaları, savunmasız ve güçsüz olmaları gibi birçok nedenlerle, yine bir başka insan/insanlar tarafından haksızlığa uğramış, ezilmiş, zulüm görmüş ve hatta insan olarak bile sınıfsal ayrımcılığa tutulmuştur. Ne kadar acı değil mi? İnsanın insana yaptığı bu zulüm ne zaman biter, bilemeyiz. İnsan var olduğu müddetçe de bu böyle sürecek görünüyor. Moliere’nin dediği gibi insan, melek rolünü oynarken şeytan rolünü oynayabiliyor. İşte bu nedenle, tüm insanları koruyan ve kollayan hukuk devreye girmesi gerekiyor. Gelişmiş ülkeler, devlet yapısını oluştururken, devlet organlarının ve ülke yönetiminin temelinde hukukun üstünlüğüne önem verirler. Konulan hukuk kuralları yönetenler ve yönetilenler ayırt edilmeksizin uygulanır. Bu da ülkelerde, kaosun, ahlaksızlığın, insanlar arasındaki hukuka aykırı dengesizliğin oluşumunu engeller.

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, hukuk devleti olarak kurmuştur. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, “Efendiler! Bir hükümet ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, hürriyet, her şey adaletle ayaktadır.”, demiştir. Biz kadınların da bağımsızlığı, geleceği, hürriyeti ancak adalet ile yani hukukun üstünlüğü ile mümkün olacaktır. İstanbul Sözleşmesinin, varlığı ve uygulanması biz kadınları, çocukları ve masum herkesi İnsan Hakları kapsamında koruyacak ve kollayacaktır. Ülkemizde son yıllarda hiç kimse kendini güvende hissedemiyor. Özellikle de kadınlarımız ve çocuklarımız. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü, işliklerde, tarlalarda ve birçok alanda üreten kadınlarımızın sorunlarını konuşmak yerine maalesef kadınların “yaşam hakları”nı konuşuyoruz. Kadınlarımız, medeni, sosyal, ekonomi, siyasal haklarımızda eşitlenmeyi beklerken, çok daha vahim bir kaygı içerisinde YAŞAM HAKKI savunması içerisinde kadınlar kendini ifade etmeye çalışmaktalar. Adını bile bahsetmekten imtina ettiğimiz “kadın cinayetleri” her geçen gün artmakta ve bununla ilgili gerekli ve yeterli önlemler maalesef alınamamaktadır. Bu önlemlerin alınabilmesi için öncelikli olarak İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasıyla birlikte, toplumun, her alanda ahlak ve hukuk anlayışında köklü, kalıcı ve iyileştirici değişikliklerin olması gerekiyor.

Öyle bir toplum olmalı ki …, örneğin, bir birey gece yarısında hiçbir arabanın olmadığı ışıklarda bile kırmızı ışıkta durmalı, kısa mesafelerde bile emniyet kemerini takmalı, kurallara ceza alma kaygısından çok kuralların uyulması gerektiğine inanmalı, … Kanunu ve kuralları uyan ve uygulayan bilinçli bir toplum olması gerektiği gibi, vergisini zamanında ödeyen, evini kuralına göre yapan vatandaşlarına devlet, vergi afları, imar barışları gibi hukuka aykırı işlemlerle haksızlık yapmamalıdır. Yani hukuka aykırılığı, adaletsizliği, garip terimlerle, normal hale getirmeyen bir devlet anlayışının da düzelmesi gerekmektedir. Önce devleti yöneten hükümetlerin, hukuku tam ve doğru uygulamaları halinde toplumun da kurallı olması mümkündür. Üreten insanın değerinin arttığı, dürüst insanın ödüllendirildiği, eğitimin her konuda ve her alanda öneminin arttığı, hukukun üstünlüğünün var olduğu inancımızın daim olduğu, gençlerin hayallerini ülkeleri için kurduğu, kadınların ve çocukların yaşam kaygıları olmaksızın özgürce yaşadıkları, can ve mal güvenliğimizin sağlandığı, ekonomik belirsizliklerin ve ekonomik adaletsizliklerin son bulduğu bir ülkede yaşamak en büyük dileğimiz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, tüm kadınlarımızın özel ve önemli bir günü olmakla birlikte benim şahsi olarak da üzüntü yaşadığım bir günüm. Kurtuluş savaşına katılan deniz gözlü Fatma ninem ile evimizin ve yüreğimin sultanı benim canım annem Türkan Sultan’ımın ölüm yıldönümü. Her iki güzel kadında, bu dünyanın en büyük emekçi kadınlarıydı ve hayatımın kahramanlarıydı. Fatma ninemi ve sevgili annem Türkan Sultanımı, insanlık için yaptıkları katkıları ve beni ben yapan emekleri için çok teşekkür ediyorum. Nurlarda olsunlar. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, tüm kadınlarımızın ve kadınlarımıza değer veren tüm insanların bu anlamlı günü, kutlu olsun.

08/Mart/2024

​​​​​​NEBAHAT OSKAY ÜRÜN

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil