DOLAR
Alış: 33.94
Satış: 34.08
EURO
Alış: 37.79
Satış: 37.95
GBP
Alış: 44.78
Satış: 45.12
Özgürlük ve Güvenlik İkileminde Sıkışan Türümüz
İnsan türü tüm tarihi boyunca bu iki temel gereklilik arasında bocalayan bir türdür. Özgürlük istemi insan doğasının temel isteğidir. Disiplin, kural, sınır, çalışmak vb. istemeyen bir doğaya sahibiz. Ancak bunlar olmadan da bir yaşam geliştiremez ve ayakta kalamayız. Bu durum sadece kişi ölçeğinde bir olgu değildir. Toplumlar ölçeğinde de geçerlidir. Daha avcı toplayıcı dönemde, küçük guruplar halinde tabiatta konar göçer halde iken insan türünün yaşam yolculuğuna damgasını vuran güvenlik kaygısı idi. Bu durum onu özgürlük istemini ötelemeye – bastırmaya ve bundan feragat etmeye zorluyordu. Güvenliği önceleyen yaklaşım bu zorunluluktan kaynaklanıyordu. Yaşamda kalabilmek en merkezi kaygı oluveriyordu. Bunun için ne gerekiyor ise o yönlü davranıyor ona göre hareket ediyordu. Bu doğrultuda yürüyen türümüz kayaları oyarak barına bilecekleri oyuklar yaptılar. Yırtıcı hayvanlardan korunmak için dar ağızlı bu inlerde korunmak yoluyla yaşama tutunmaya çalıştılar. Daha sonraları tarım ve hayvancılığı geliştirdiklerinde bu kez ulaşılması güç yüksek yerlerde konumlanmayı esas aldılar. Bununla yetinmeyip kondukları yüksek tepelerin etrafında yüksekçe kaleler yaptılar. Tepelerin dışında düzlüklerde tutunmak ve yerleşmek zorunda kaldıklarında da bu kez yerleşkelerinin etrafında yüksek surlar inşa ettiler ve hendeklerle ikinci bariyerler oluşturarak, muhkem kale kapıları yaparak yaşamlarını güvenlik altına almaya çalıştılar.
Tabi ki güvenliklerini merkez aldıklarında özgürlük istemlerine gem vurmuş oluyorlardı. İçlerinde hiç sönmeyen bir istek ateşi olarak özgürlük ateşi hep var olarak bugünlere gelinmiştir. Kaleler, bentler, surlar, hendekler hepsi ve her biri insanların can güvenliğine, yaşamda kalma isteklerine hizmet etse de, bunların her biri aynı zamanda insan doğasındaki özgürlük tutkusuna vurulan bir darbe, kement ve pranga idi.
Özgürlüklerinden feragat etmek- her şey güvenlik için şiarıyla davranmak- türümüzün tarih boyunca uymak zorunda kaldığı zorunluluk yasasının bir gereği idi. Böyle davranmasa bu güne ulaşması, uygarlıklar kurması, özcesi yaşamda kalması imkansızdı. Yaşamda kalmak istek ve kaygısı türümüzü birlikler kurmaya, halklaşma, milletleşme ve uluslaşmaya götürürken aynı paralelde kent devletleri kurmaktan çok kentli merkezi devletler ve çok etnisiteli imparatorluklar kurmaya götürmüştür. Bentler, kaleler, surlar, hendekler ne denli insan doğasının merkezi eğilimi olan özgürlük istemine ters idiyse ve insanı sınırlayıp yaşamını daraltıyor ise aynı şekilde yaşamda kalabilmek için geliştirilen dinsel, siyasal, sosyal bağlaşıklıklar, örüntüler ve örgütlenmeler de insan doğasının özgürlükçü eğilimine vurulan prangalar ve kısıtlar olarak rol oynadılar ve oynamaya devam etmektedirler. Aslında insanın bütün istediği rahat ve prangasız bir yaşamdır. Ancak koşullar buna imkan ve izin vermez. Zorunluluk yasası insanı pek çok yandan kuşatır ve baskılar. insan bu basınç altında davranışlar geliştirmeye ve işbirlikleri içine girmeye, sosyal, siyasal ve sosyal örüntüler örmeye mecbur kalır. Bunları yaparken de pek çok özellikler edinir. Koşullara göre sadist, ahlaksız, hırsız, yalancı, cesur, iyiliksever – ez cümle iyi yada kötü insan olur. Tarihin en uzun ömürlü bu ikilemi, özgürlük ve güvenlik ikilemi devam etmektedir.
Uluslar habire silahlanmakta, yeni ve daha yeni silahlar icat ederek güvenlik kaygısına göre davranmaya devam etmektedirler. Bunu yaptıkça ve bunu önceleyince de özgürce yaşamı kısmaya- kısıtlamaya devam edilmekte. Türümüz mevcut haliyle mutsuz ve hasta bireyler yaratmaktadır. Dünya ölçeğinde ezici çoğunluk mutsuzdur. Güvenlik kaygısı birincil öncelik olarak ele alındığı ve böyle davranıldığı sürece de mutlu toplumlar oluşamaz. İnsan soyunun bir paradigma değişikliğine ihtiyacı vardır. Sağlıklı, mutlu toplumlar için özgürlük istemini başa almak ve buna göre yaşam örüntüleri geliştirmek zamanıdır. Güvenlikçi kaygıların avcı – toplayıcı dönemin biyolojik yazılımımızda bıraktığı ağır izlerin bir devamı olduğunu bilince çıkarmak zorundayız ve bunu aşmanın gerekliliğine inanmalıyız. Özgürlükçü bir paradigma sakin ve huzurlu bir Dünyanın kapılarını açmayı sağlayabilir ancak.
Doğan Karaağaç 8 Ağustos 2024
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
UTANÇ VEREN, KAHREDEN İKİNCİLİK!
-
ELMALAR VE ARMUTLAR
-
İYİLİK HALİ
-
ASLA ZARAR ETTİRMEYEN, GETİRİSİ ÇOK YÜKSEK, EN GARANTİLİ İŞ!
-
NARİN’İN KÖYÜ
-
TOPLUMSAL ÇARK
-
TUTTURAMIYORSUNUZ, BOŞUNA ZAHMET ETMEYİN!
-
SAĞLIK, BARINMA , EĞİTİM VE İŞ
-
HEM SONUÇ HEM DE NEDEN
-
ERGÜN POYRAZ VAKASI
-
BABA OCAĞI
-
ÜLKEMİZ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR HABERİ NEDEN RUSYADAN ÖĞRENİYORUZ?