Ana Sayfa Yazarlar 10.10.2025 758 Görüntüleme

Şair , Yazar

Artan imkanlar – Azalan insanlık

Antik dönem ( Tüm Dünya’da M.Ö 3OOO İle M. S. 500 arasını kapsayan döneme verilen isim ) ardından gelişen ve yuvarlak olarak 1000 yıl süren orta çağa genel olarak baktığımızda insanların ortalama özelliklerinin ahlak- etik, güvenirlilik, vefa, dayanışma ve ilişkiler bakımından günümüze göre daha insanca olduğunu apaçık görürüz. Son beş asır için genel olarak kapitalist dönem- modern çağ diyoruz. Modernite dönemi insanı nasıl bir tipolojidir? Tabi ki bu tarihlemeleri – tarihin tasnifini yaparken üretim tarzını baz ve esas alıyoruz. Ayrıca belirtmeliyiz ki üretim tarzları bu tarihlerde bıçakla kesilir gibi kesilen süreçler olmayıp eskinin yeni içinde bir zaman daha iç içelik arz ettiği ama gün be gün yeni tarzın baskın gelmeye, eski olanın ise gerileyerek etkisizleşmeye başladığı bir tarihsel toplumsal yolculuğu ifade eder.

Kapitalist modernite döneminde , son beş asırdan bu yana bilim ve teknolojik gelişmeye bağlı olarak her şey bollaşır ve yaşam olanakları her gün daha da kolaylaşıp, konforlu hal alırken, bu gelişme hızına paralel olarak insani olan hal ve özeliklerin öldüğünü görüyoruz. Bu bir paradokstur. Orta çağ boyunca insanlar arasındaki ikili yada gurupsal ilişkilerde, ticaretten tutalım arkadaşlığa, komşuluktan tutalım amaçsal hedeflere yürümeye, iş ve güçbirligi örüntülerine kadar her alanda insan ilişkilerinde güçlü bir bağlılık, vefa, sadakat, söze bağlılık, dayanışma ve paylaşımcılık görüyoruz. Bu vasıflar ve özellikler de haliyle insanların bir birini sevmesini, inanmasını ve güvenmesini koşulluyordu. İnanma ve güvenmenin temel düzlem olduğu orta çağ dönemi insanı daha huzurlu, mutlu ve güvenliydi.

Yaşamın bir anlamı, tadı ve tuzu vardı. Komşular dayanışıyor, paylaşıyor, birbirinin eksiğini ve gediğini kapatıyordu. Bu yaklaşımlar da komşular arasında minnet duygularına, bağlılığa, sadakata ve güvene yol açıyordu. Huzur dolu olma, sevecenlik, güler yüz, pozitif enerji yayma ve mutlu olma hali böylece var oluyordu. Modernite ile birlikte, özellikle de son 150 yıldan bu yana ortaya çıkan ve kapitalizmin tekelci aşamasının yaşam felsefesi olan pragmatizm felsefesi ile birlikte insanın insanlığında erozyon yaşanmaya başlamış ve gelinen aşamada – 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde insan denen form fiziksel yapı bakımından değil ama ilişkiler, duygular, davranışlar bakımından tanınmaz hale gelmiş bulunuyor. Türkiye’ye esas olarak 1980’li yıllarla beraber- Özal dönemi ile yerleşen pragmatizm felsefesi Amerikan tekelci sisteminin yaşam felsefesi olarak 1870′ li yıllarda oluştu – gelişti ve gün be gün dünyaya yayılarak egemen oldu.

Bu gün Dünya’nın her yerinde egemen olan yaşam anlayış ve felsefesi pragmatizmdir. Toplumculuk adına ne varsa, her türden sosyal duygu ve düşüncelerin benciliğin çemberine alındığı, kişisel çıkar ve yararın temel davranış kalıbına dönüştüğü pragmatik yaklaşımda insan ve insanlık ölmüştür artık. Bu dönemde kişisel çıkar için kapitalist- modernite insanının atmayacağı takla, etmeyeceği yalan, girişmeyeceği ahlaksızlık yoktur. Kişisel çıkarın başat ve temel yaklaşım olduğu ” psikolojik sosyal psikoloji düzlemi’nde ; Yalan konuşmak, aldatmak, hile, takla, sözden cayma, sevgisizlik, vefasızlık, çalma,-çırpma, hak yeme, etik’i çiğneme en doğal davranışlar ve yaklaşımlar olarak yaşam bulmaktadır. ( Bu arada ahlak ile etik’in aynı anlama gelmediğini, farklı iki kavram olduğunu belirtmeliyiz.

Özetle etik ; Yapılabilecek olanın ötesine geçen davranış ve pratiği ifade eder. Etik ;Davranış ve yaklaşımda sınır demektir. Sınırın ötesi etik dışıdır.) Modernite döneminde insan türünün insanlığındaki bu erozyon, bu gerileme- kötüye gidişte pek çok sosyo-ekonomik etmenin rol oynadığına kuşku yok. Mesela artan nüfus, nicel olarak çoğalan insan popülasyonunda yabancılaşmanın oluşması bir kaçınılmazlıktır. Yüz binlerce insanın yaşadığı bir yerleşkede tanımamaktan kaynaklı buzul duyguların oluşması doğaldır ve bu tanınmazlığın insanları ahlak dışılığa sevk ettiğini ve hatta etik’i çiğnemeye uygun zemini yarattığını belirtmeliyiz. Aynı şekilde artan nüfusun yanı sıra bilgi- bilim ve teknolojik ilerlemeye bağlı oluşan imkan bolluğunun insanların bir birlerine ihtiyaçlı olma halini ortadan kaldırmış olması da insanlığın ölmesinde- zayıflamasında temel bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır.

Artık tekelci kapitalizm ile başlayan modernite dönemi insanında komşu komşunun külüne muhtaç olmaktan çıkmıştır. İhtiyaçlı olma halinin ortadan kalkması, benciliğin zirve yapmasının önünü açmıştır. Bendini yıkan sel gibi, ego da ihtiyaçlı olma prangasından kurtulur kurtulmaz haz ve ihtirasta zirve yaparak, orta çağ insanının taşıdığı sosyal duyguların gerisine düşmüş, doyumsuzluk hastalığına yakalanmış, böylece mutsuzluk girdabına tepe takla ve gözü kara dalmıştır. Yaşam olanakları bakımından ilerlerken, insani ilişkilerde ve insanlaşmada gerilemesi türümüzün bir çelişkisidir. Ama çıplak bir gerçeğidir.

Doğan Karaağaç 10 Ekim 2025

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil