Politika: ( Poli: çok, Tika: yüzlü) çok yüzlü anlamına geliyor. Siyaset yapanlara çok yüzlü demiş Antik yunanlılar. Farkında olsak da olmasak da politikanın içindeyiz yaşamımız süresince. Soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun kirliliği, can güvenliğimiz, sağlığımız, beslenmemiz, yaşam kalitemiz ve huzurumuz bizi yöneten siyasetçilerin eseri.
Hayatımız; tercihlerimiz ve seçimlerimiz sonucu aldığımız ödüller ve ödediğimiz bedeller toplamıdır. Gerçek böyle. Bizi yönetmeye talip olanlar, çok yüzlülüklerini ne denli bize gösterebilirlerse kazanma şansları o denli artar. Çok yüzlülüğü, iki yüzlülük olarak algılamayın sakın. O ayrı bir şey. Çünkü yaşamımızın kalitesi bize gösterilen yüzü tercihimizle doğru orantılıdır. Politikacının sahip olduğu yüzler, seçmenin tercih nedenidir. Her seçmen kendine uygun bulduğu, sempati duyduğu yüze göre seçimini yapar. Ha bir de şu var elbette; ne kadar kendimize uygun yüzünü gösteren politikacıyı, başımızın tacı yapsak da, seçim hileleri, hileli seçimler, peş para etmez seçim yasaları, şark kurnazlığı da bu çok yüzlülüğün bir geçeği.
Yine başa dönecek olursak, çok yüzlülük aynı zamanda içinde yüzsüzlüğü de taşıyor. Güzel ülkemin ve insanlarının hiç de hak etmediği olayları yaşadığı şu günlerde, bunu bir kez daha düşünmek gerek. Hem çok yüzlü olup, yüzsüz politikacıları da ibret alınacak tavırlarıyla izliyoruz. Seçerken gözden kaçırdığımız bu olgu bize ağır bedeller ödetebiliyor. Egolarını, erdemliliğin önüne koyabilen, dün söylediğinin tam tersini bugün söyleyebilen, kendi çıkarlarını ülkenin çıkarları önüne koyabilen politikacıları da seçebiliyorsak yapılan her türlü etik dışı davranışları, yolsuzlukları hazmedebiliyorsak; o zaman ‘Her toplum hak ettiği biçimde yönetilir.’ sözlerinde anlamını bulan –müstahak vatandaş-lıktan hoşnuduz demektir. Sorgulamayan, denetlemeyen, hesap sormayan seçmenler olduğumuz sürece yani birey olmayı başaramayıp bir-rey olmaktan kurtulamadığımız sürece yakınmalarımız ve şaç baş yolmalarımız gök kubbede hoş bir seda olarak kalacaktır.
Önümüzdeki ilk seçimlerde sandık önümüze bir kez daha konduğunda; birey olarak sorgulamamız gereken şeyleri değerlendirmeli yaşam kalitemizin arttırılması için taleplerimizi belirlemeliyiz. Yaşamımızın sürgit sorunlarla boğuşmakla geçmesini istemiyorsak, yüzeysel tartışmalarla zaman yitirmek yerine, nimet-külfet dengesinin kurulması için taleplerde bulunmalıyız. Ne yazık ki üç beş lig takımını tutan taraftarlar gibiyiz. Sistemin bize layık gördüğü, sürekli kalitesi düşen bir yaşam, dört bir tarafı düşmanla çevrilmiş, yer altı , yer üstü kanaklarının halkın yararuna kullanılmadığı bir ülke, katledilen bir çevre, hastalıkları çoğaltan hava kirliliği, çocuklarımın elinden alınmış gelecekleri, dibe vurmuş bir eğitim sistemi…
Nimet-külfet dağılımındaki eşitsizliğin ömrümüzden çaldığı ‘an’ları sorgulayabiliyor muyuz? Bugüne kadar bize gösterilen yüzlerin maskelerden ibaret olduğunu ardında saklanan gerçek yüzleri, yüzsüzlükleri görebiliyor muyuz?
Kısacası farkında mıyız, çalınan hayatımızın? Ve bunu önlemek için hangi yolu izleyeceğimizi irdeleyebiliyor muz? İnanın bu, çok kolay… Sadece ‘birey’ olduğumuzun farkına varalım.
Esen kalınız.