Ana Sayfa Yazarlar 2.05.2023 1222 Görüntüleme

Araştırmacı , Yazar

LİYAKAT & SEÇİM

Bazı kelimeler vardır; sizi üzen, düşündüren, düşündüğünüzde ise öfke ve huzursuzluk gibi karmaşık duygular yaratan…

Kelimeyi duyduğunuzda; bu konuda bir haksızlığa da uğramışsanız bu duyguları daha yoğun yaşarsınız!

İşte, son zamanlarda sıkça duyar olduğumuz “LİYAKAT” kelimesi bunların başında geliyor. Ülke bürokrasisinin karakterini belirleyen liyakat ilkesi, hem Anayasa hem de kanunlarımızla korunmaktadır. (!?) Liyakat; bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu olarak tanımlanıyor. Bu kelime, Latince’de haketmek anlamına da geliyor. Liyakate dayalı yönetim biçiminde (Meritocracy de) kayırma (Nepotizm) yoktur.

Bakınız, Anayasa ve Kanun bu konuda ne diyor? T.C. Anayasası’nın 70. maddesine göre; “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” Uygulamada öyle mi acaba? Bu ilke, anayasa ve kanunlarla korunduğu halde, siyasal nepotizm’in liyakat üzerine hakimiyet kurduğunu görüyoruz. Her iktidar değiştiğinde, kamu personelinin yenilenmesi sistemin istenildiği gibi işlemediğini göz önüne seriyor. Her başa gelen kendi kadrolarını oluşturuyor. Gelmiş geçmiş tüm iktidarlarda bunu hep gördük!

Nepotizm (kayırma); inancımız gereği, o çok korktuğumuz(!) “kul hakkı” yemenin de yolunu açıyor. Liyakat sadece bu günün konusu da değil! Hiç bir iktidar döneminde önemsenmedi! Maalesef, liderler için sadakat; liyakatten hep önce geldi! Görev tanımlamasına uymadığı, mesleki yeterliliği olmadığı halde, devletin en kritik görevlerine yapılan atamalar; bu kelimeyi duyduğumuzda öfkeye kapılmamızın en büyük nedeni değil mi? Sürücü ehliyetimiz olmadan araç kullanabiliyor muyuz? Bir otobüs dolusu insanın hayatını ehliyetsiz bir şoföre emanet edebilir misiniz? Tabii ki hayır! O halde, devletin en kritik makamlarında neden liyakat gözardı ediliyor? Neden ehliyetsiz görevlendirmeler yapılıyor? Özellikle, bakan ve bürokrat atamalarında, liyakatsizliğin en çarpıcı örneklerini görüyoruz!? Mesela, ülkede yüzlerce ziraat profesörü bilim adamı varken, bir tıp doktoru (cerrah) tarım bakanı yapılmadı mı? Keza, ondan bir önceki bakanın tarım, hayvancılık ve ziraat konusunda bir eğitimi var mıydı? Eğitime ömrünü vermiş hocalarımız varken bir ekonomist yada avukat milli eğitim bakanı yapılmadı mı? Bu çarpıcı örnekleri ve daha bir çoğunu geçmişte hep gördük. Görmeye de devam ediyoruz.

Hadi görev veriliyor! Bu zât’ı muhteremlerin; “Efendim bu görev benim aldığım eğitime, mesleğime uygun değil! Bu alanda kendini yetiştirmiş, liyakat sahibi onca insan varken, ben bu görevi kabul edemem, onlara haksızlık olur.” diyerek karakterli bir duruş sergilemeleri gerekmez miydi? Liyakatin önemi yoksa kapatalım o halde tüm okulları, eğitim kurumlarını! Bizde bir meslek gurubu var ki, diplomaları Harvard ve Oxford dan bile değerli. Bunlar devletin en üst makamlarında tüm köşe başlarını tutmuşlar. Liyakat sadece devlet yönetiminde değil, her mesleki alanda uygulanması gereken bir ilke. Şubat ayında yaşadığımız büyük deprem felaketinde liyakatin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük! Tabii ki sadece liyakat değil, ahlak da çok önemli! Ülkede kaç müteahhit var? Son kayıtlara göre bu sayı; 453 bin 497 Kayıtsızların sayısı kim bilir ne kadar?

Bizimle nüfusu aynı olan, Almanya’da sadece 3 bin 550 müteahhit var. Tüm Avrupa’daki müteahhit sayısı 25 bin. İpini koparan, kanunlarımızdaki açıklardan yararlanan herkes ben müteahhitim diye ortalıkta dolaşıyor. Kuşadası’da bunlardan nasibini fazlasıyla almış. Büyük çoğunluğu eğitimsiz. Bunlara hangi kriterlere göre yetki belgesi veriliyor? Çıkardığımız yasalarla ve imar aflarıyla bu uyanıkları! adeta teşvik ediyoruz, cesaretlendiriyoruz. 1985 yılında, yürürlülüğe giren, 3194 sayılı imar kanununu 40 kez değiştirmişiz. 2002 den buyana kamu ihale kanununu ise 191 kez değiştirmişiz. NEDEN!?

Japonlar, Kobe depreminden sonra çıkardıkları katı inşaat yönetmelikleri, uyguladıkları yüksek inşaat teknolojisi, ahlak ve sorumluluk sahibi insanlarıyla ne güzel bir örnek!

Evet, yüzyılın en büyük felaketini yaşadık, içimiz yandı, kahrolduk. Deprem elbette ki çok büyük, yıkıcı etkisi de aynı oranda büyük. Fakat, kusur ve ihmalde büyük.

Bu binaları kim yaptı nasıl yaptı, nasıl denetlendi? İmar izinleri nasıl verildi? Fay hatları üzerindeki araziler nasıl imara açıldı? Yapı denetim firmaları nasıl onay verdi? Binalarımız sağlam yapılsaydı, iyi denetlenseydi, Adı her neyse, imar barışı yada imar affı ile çürük binalara ruhsat verilmeseydi, bu kadar ölüm olur muydu?

Yüreğimiz yangın yeri. Önümüzde Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimi var. Ülkemizin, kendimizin ve gelecek kuşakların kaderinin belirleyeceğiz. Hakeden yönetimleri, liyakatli insanları işbaşına getirmek zorundayız. Umarım, aydınlık ve güzel bir geleceğe yelken açarız.

Bu benim Aktüel Ada da ilk yazım. Böyle bir konu ile sizlere merhaba demek istedim. Yeni yazılarımda buluşmak dileğiyle…

İlyas Erbay

ilyas.erbay@gmail.com

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

PARİS’TEN KUŞADASI’NA

PARİS’TEN KUŞADASI’NA

Hazır Site web sitesi kurma webmaster By Uzman Tescil