Son ırmak kuruduğunda,
son ağaç yok olduğunda ,
son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
Bu kızılderili sözünü hatırlatarak yazıma başlamak istedim.
Açlığın, yoksulluğun, eşitsizliklerin yaşandığı bir dünyada ülkemizin sahip olduğu zengin toprak varlıklarını çok iyi korumak ve geleceğe aktarmak zorundayız.
Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda maden sahasını genişletmek için gerçekleştirdiği ağaç kesimine karşı bölge halkının mücadelesi sürüyor. Çam ve zeytin ağaçlarının bulunduğu ormanda, köylülerin direnişiyle iki yıldır engel olunan kesime 24 Temmuzda yeniden başlanmıştı. Sivil toplum örgütleri, sanatçılar, siyasiler, barolar köylülere destek için bölgede idiler. Bölgeye 130 bin fidan dikileceği ve maden sahasının rehabilite edileceği sözü verilerek kesime son verildi. Daha doğrusu kolluk kuvvetlerinin gözetiminde kesim büyük ölçüde tamamlandı. Verilen sözlere rağmen bölge halkı sakinleşmedi ve tatmin olmadı. Direniş devam ediyor.
Neredeyse ülkenin her yerinde ormanlarımızı yok etmek pahasına yerlerine taş ve mermer ocakları, RES’ler, JES’ler, HES’ler, maden sahaları, yollar, güvenlik barajları ve turistik tesisler yapıyoruz. “6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17/3 ve 18. Maddeler çerçevesinde çıkarılan yönetmeliklerde esas itibariyle orman alanlarının sermayeye açılmasının önündeki engel KAMU YARARI kelimesi ile aşılmaya çalışılıyor. Bu halkı ikna etmenin yolu olarak görülülüyor. Maden çıkararak kamu yararına hizmet ederken, diğer taraftan doğaya zarar vererek kamu yararını göz ardı edeceksiniz. Bu kabul edilebilir mi?
Projeler, sorumsuzca, hızla hayata geçiriyor. Oysa niceliksel ve niteliksel olarak aynı zamanda ekolojik açıdan sürdürülebilirliği olmayan hiçbir proje, hiçbir iş, hiçbir yapı kamu yararı oluşturmaz. Sermayenin arazi ihtiyacı kamu arazileri ile karşılanamaz. Bu anlayış ormanların sadece bir rant kaynağı olarak görülmesi anlayışının uzantısından başka bir şey değildir.
Bölgedeki köylüler, kadınıyla, erkeğiyle bu anlayış karşısında her türlü fiili, meşru mücadele hakkını kullanıyor. Halkın olanın halk tarafından yönetilmesi anlayışıyla canla başla mücadele ediyorlarlar. Ekolojik yaşam hakkı mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini açık ve net bir şekilde, kararlılıkla ortaya koyuyorlar. Biber gazı yemek, joplanmak umurlarında değil. Çıldırmış olmalı bu insanlar! Dertleri ne acaba?
94 yaşındaki Gülsüm nine; “Bu ağaçları biz diktik, büyütmek için omzumuzda su taşıdık, onlardan başka birşeyimiz yok!Gaz yedim, su yedim feda olsun” diyorsa sözün bittiği yerdeyiz! Bu eylem provokatörler tarafından sabote edilmiş olabilir. Fakat bölge halkına, ağaçlarını kurtarmak için mücadele eden köylülere provokatör yakıştırması haksızlık olur.
Bu mücadelenin farklı örneklerini sık sık görüyoruz. Ormanlarımız, tarım arazilerimiz rant uğruna hızla yok ediliyor. En acı örneklerden biri; Kaz dağlarında 195 bin ağaç kesilmiş. Daha da kesilecekmiş! Yerlerine yenisi dikildi mi? Bölge rehabilite edildi mi? Takip ettiğim kadarıyla hayır. Yetkililer bölgede kesilen ağaçların yerine başka yerlere ağaç dikildiğini söylüyor. Firmanın işi bitince bölge ağaçlandırılacak mış !
Ne tuhaf değil mi? Bir avuç insan Kendi ormanını, kendi geleceğini, kendi seçtiklerinden korumak zorunda kalıyor. Peki, madenlerimizi çıkarmayalım mı? Ülkenin ihtiyacı olan Enerji Santrallerini kurmayalım mı? Bunlardan vaz geçebilir miyiz? Elbetteki hayır.
Bu işler doğaya, çevreye zarar vermeden dünyanın gelişmiş ülkelerinde nasıl yapılıyorsa bizde öyle yapmalıyız. Kolluk kuvvetleriyle insanları karşı karşıya getirmeden, güzellikle ikna ederek, doğaya en az zararı verecek şekilde olmalı.
Devletin, madencilik faaliyetleri ile bozulan arazilerin doğaya yeniden kazandırılması ile ilgili hazırladığı bir taslak yönetmelik vardı. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası; Çevre ve Orman Bakanlığına bu yönetmelikle ilgili görüşlerini bildirmişti. Sonuç ne oldu bilmiyorum. Jeoloji Mühendisleri Odasının görüş ve önerileri dikkate alındı mı? Mesela, ihaleyi alan şirketler bozulan arazileri doğaya yeniden kazandırmak için ne yapıyor? Şartnamede bu konuda bir yaptırım var mı? Kesilen ağaçlardan çok daha fazlası o bölgeye dikiliyor mu? (Gerçi dikilse ne olacak? Bir cam ağacı, zeytin ağacı kaç yılda yetişiyor?) Uygulamalara baktığımızda ne yazık ki, bu sorulara olumlu bir yanıt veremiyoruz. Turizm bölgelerinde ormanlarımız yakılıp yok ediliyor. Kısa bir süre sonra birde bakıyoruz ki, o bölgede 5 yıldızlı oteller, tatil köyleri yükselmiş!
Gelecek nesillerin bizlere emaneti olan doğamızı katlederek ne yazık ki, emanete hıyanet etmeye devam ediyoruz.
İlyas Erbay
ilyas.erbay@gmail.com